30 Mayıs 2013 Perşembe

ANLATSAM ROMAN OLUR OLAYLARDAN

       İnsan hayatında binlerce olay yaşar.Bu olaylar hatta bazen insanların yaşam tarzlarını değiştirir.Hatta çoğunun bir 'Anlatsam roman olur.' dediği hikayeleri vardır.Hayatın bizlerin karşısına ne çıkaracağı elbette belli değildir.Yarının neler getireceğini kimse bilemez.Benimde buna benzer yaşadığım birçok olay var, belki çoğu yaşadığım önemli olabilecek olayları unutmuşumdur ama bazıları belleğimdeki yerini hala koruyor.Bunlardan bir tanesi paylaşacağım.
Bursa
       Türkiye'nin en güzel yerlerinden biridir Bursa.Yaz olunca tatili değerlendirmek için ailemin en çok tercih ettiği yerlerin başında gelir.Gitmemizin en büyük sebeplerinin başında teyzem ve kuzenlerimin orada yaşıyor olması tabiki ilk sırada geliyor ama Bursa gerçekten gezilecek yerlerin çokluğu bakımından bende çok önemli bir yere sahiptir.Yıldırım döneminde yapılan Ulucami mi desem, Çelebi Sultan döneminde yapılan Yeşil Cami mi desem, Orhan Gazi döneminde yapılan Orhan Cami mi desem, 2.Bayezıd döneminde yapılan Emir Sultan Cami mi desem, birbirinden önemli türbeleri veya medreseleri mi desem, Yaşlı Çınarı mı desem,Uludağ mı desem,Mudanya mı desem bilemedim, anlat anlat bitmez heralde buranın gezilecek yerleri.Osmanlı İmparatorluğu döneminin izlerini görmek istiyorsanız uğramanız gereken ilk durak burasıdır.Bursa'ya belki kaç sene gitmişimdir ama hala gidemediğim yerlerin olduğuna inanırım.
Bursa Gölyazı'da Güneş batışı
       Hava yeni yeni kararıyordu.Bursa'da Güneş'in batışını izlemek müthiş birşeydir. Anne tarafımdan neredeyse herkes buradaydı, annem bugün çok mutlu olmalıydı. Almanya'daki teyzem ve kuzenlerimde buraya gelmişti.Artık bütün kardeşler uzun bir aradan sonra birlikteydiler.Almanya'dan gelen kuzenlerimden bir tanesi kokoreç yemeği özlediği için dışarı çıkıp  bu özlemini gidermek istiyordu.Tabi gurbette yaşamayan anlayamaz bunları.İlk geldiklerinde Türkiye'de yaptıkları arasında mutlaka özlem duyduğu şeyler olurdu ve bunların başında mutlaka yemeyle alakalı olanları gelirdi elbet.Kokoreç, çiğ köfte, vb...Hemen Bursa'da yaşayan kuzenimle birlikte onun bu isteğini kırmamak için arabaya atladık ve yola koyulduk.
        Sanayi bölgesine doğru gelmiştik.Çalışma saati olmadığından dolayı ortalıklarda kimsecikler yoktu.Hava artık tamamen karanlıktı ve sis çökmüştü.Bursa'da yaşayan kuzenim gece bu bölgede sokak başlarında çok güzel kokoreç yapan biri olduğunu söylemişti.Bizi oraya götürecekti ama bir türlü bulamamıştı.
       Sigara almak için bir tekel bayisinde durduk.Biz bayiden içeri girerken ayakta duramayacak derecede sarhoş bir adam elinde 3-4 tane bira ile dışarı doğru çıktı.O haliyle arabasına bindi.Kafamda hemen bu adam acaba bu haliyle nasıl araba sürebilecek sorusu oluştu.Yanında da büyük ihtimalde sevgilisi oturuyordu.Onun hali de hiç iç açıcı görünmüyordu. Almanya'daki kuzenim bir yandan telefonla konuşuyordu, bir yandan da cebinden para çıkarmaya çalışıyordu.Sigarasını aldıktan sonra bayiden ayrıldık.Biraz önceki dazlak adamın sürdüğü arabanın tam arkasında ilerliyorduk.Arabayı sürenin sarhoş olduğu biliyordum tabi ama yine de bilmesem bile anlardım sarhoş olduğunu çünkü araba bir sağa bir sola doğru gidip duruyordu.Kaza yapmaması onun için daha büyük bir sürpriz gibi görünüyordu.Kuzenimi arabayı sürenin sarhoş bir adam olduğu konusunda uyardım ama o bu ikazımı pek önemsemedi.Tam o esnada Almanya'da yaşayan kuzenim paranın üstünü almadığını fark etti ve yolun yarısından bayiye doğru geri döndük.
       Bayiye gelip paranın üstüne almayı unuttuğumuzu tam söyleyecekken o esnada çok büyük bir ses duyuldu.Yer sallandı.Ne olduğunu ilk başta kimse anlayamadı.Satıcı kafasını sesin etkisi ile eğilerek bacaklarının arasına doğru soktu.İlk önce deprem oldu sandık ama olayın aslı hiçte öyle değildi.Sanayide bulunan elektrik direklerinden birisi devrilmişti.Olay bizim para üstünü unutmak için döndüğümüz yere çok yakındı. Ee peki koca direk durup dururken ne olmuştu da devrilmişti?
       Olay yerine hemen arabaya atlayıp gittik.Aklıma gelen olay başıma geldi ve sarhoş adam kaza yapmıştı.Nasıl olduğunu göremedim ama sanırım yüksek bir hızla gidiyorken direksiyon kontrolünü kaybedip elektrik direğine çarpmıştı.Sevgilisi şanslıydı çünkü o arabadan çıkabilmişti ama adam arabanın altında kalmıştı.Yardım etmek çok istedik ama yardım edebileceğimiz bir durum yoktu. Profesyonel araçlar ve kişiler gerekiyordu.Tek omzuyla arabayı taşıyor gibi bir görüntü vardı.Bu sahneyi ömrüm boyunca hiç unutamadım.Hemen polisi ve ambulansı aradık.Olay yerinde daha fazla duramadık ve uzaklaştık.
       Hayatın kadere ne kadar bağlı birşey olduğunu bir kez daha burada anlamış oldum.Eğer kuzenim paranın üstünü almayı unutmasaydı ve yoldan geri dönmeseydik o direk bizim tepemize de devrilebilirdi.

26 Mayıs 2013 Pazar

STEPHEN KING - BÜYÜK KALEMİN İLK YILLARI


        Küçüklük günlerimi hatırlıyorum. Gece yarılarına kadar sokakta arkadaşlarla oyun  oynardık. Eve gelince de normal çocuklara göre biraz daha geç yatan bir tiptim. Oturur o saatte film izlerdim.Örneğin ; Gece Beyaz Show'dan sonra Elm Sokağı Kabusu serisinden bir film olur ve tek başına onu izlerdim.Film izlemeye o yaşlarda bayılırdım.Özellikle çok korktuğum halde korku filmlerine.
Baktığım film kapağı
         Çocuk yaşlarımda epeyce film izlemişimdir.Hele bide benim gibi yaşıt çok kuzenleriniz varsa hayatınızda bu sayı biraz daha artabilir.Onlarla inatlaşıp oturup kim bilir kaç tane korku filmi izlemişimdir.O yaşlarda görebileceğiniz belki en korkak insanlardan biriydim ama oturur çok korkusuz bir insanmış gibi korku filmi izlemeyi kendime marifet sayardım.Hiç unutmam günün birinde halamlar ve amcamlar bize geldi ve ev tıklım tıklım oldu.Büyükler sohbet ederken yapacak bişey yokmuş gibi 4-5 kuzen oturup korku filmi izlemek istedik.Bu nedense hepimize eğlenceli bir oyun gibi geldi.
         Evdeki filmlere bakarken bir kapak dikkatimizi çekti.Üzerinde mezarlık,siyah bir kedi ve korkunç bakışlı bir adam vardı.Aradığımızı bulduğumuza o kadar emindik ki anlatamam.Hemen izlemeye koyulduk.Hepimiz filmden kesinlikle korkuyorduk ama eğleniyormuş gibi yapıyorduk,korkmadığımızı birbirimize ispatlıyor gibiydik.
Filmde katile dönüşen çocuk 
        Filme gelince film standart bir korku filmiydi aslında.Sakin bir hayat aramaya çalışan bir aile, herkesten uzak bir yaşam,gizemli yan komşu...Konusu kısaca, bir ailenin mezarlık yanında bir eve taşınması ile birlikte çok sevdikleri kedilerini kaybetmeleriyle başlıyor.Yan komşuları olan ihtiyar adam kedinin dirilmesinin bir yolunun olduğunu ancak bu yolun tehlikeli olabileceğini söylüyor.Kediyi taşındıkları yerin yakınındaki mezarlığa gömerlerse dirileceğini söylüyor.Kedi dedikleri gibi diriliyor ama davranışları aşırı saldırgan bir hal alıyor.Aradan biraz daha zaman geçtikten sonra aile küçük çocuklarını da tır çarpması sonucu kaybediyor.Kedi için yaptıkları yöntemi çocuk içinde yapabileceklerini düşünüyorlar ve uygulamaya koyuluyorlar.Ancak çocuk bir katile dönüşüyor.Bu izlediğim  1989 yapımı filmin adı Pet Sematary Türkçe adıyla Hayvan Mezarlığı idi.
Stephen King
          Filmi izlediğimde küçüktüm doğru.Şimdi izlesem hiçbir etki yapmayacak bile belki.Ama şunu unutmamalıyız korku filmleri ve romanları diye bir gerçek varsa bunu bana ve tüm dünyaya kazandıran isimlerin başında da Stephen King gelir.Sadece korku mu, Yeşil Yol ve imdb'de hala yıllardan beri 1 numaradan indirilemeyen film Esaretin Bedeli'nin de yazarıdır kendisi.Hayatımda kitabını imzalatmak istediğim kişilerin arasında ilk sırada yer alır. 
       Peki kimdi bu yazılarıyla tüm dünyayı peşinden sürekleyen adamın nasıl bir yaşantısı, çocukluğu vardı? Nasıl bir ailede büyümüştü? Bu korkunç hikayeleri yazan adam nasıl bir hayat yaşamıştı?
       Öncelikle onun ne kadar büyük bi adam olduğunu öğrenmeniz için yazdığı kitapların 350 milyondan fazla kopyasının sattığını belirtmek isterim.Yazdığı bu muhteşem yazılar birçok filme, diziye senaryo olmuştur.Yaklaşık 50 tane romanı yayınlanmıştır ve bu romanları yüzlerce dile çevrilmiştir. Richard Bachman adı altında 7 tane kitap ve 5 kurgusuz kitabı vardır. İki yüze yakın kısa öyküsü vardır ve bu öyküleri de 9 tane kurgu koleksiyonunda toplanmıştır.
King'in yaşadığı ev
       Babası Donald Edwin King, denizcilikle geçimini sağlayan bir tüccardı. Nellie Ruth ile 1939 senesinde evlendi.1947 senesinde de Amerika'nın Portland şehrinde Stephen Edwin dünyaya geldi.Onun dünyaya gelmesi aslında aileyi büyük bir yıkıma götürecekti.Çünkü ailede o doğduktan sonra geçim sıkıntısı oluşmuştu.Babası evin geçimini artık sağlayamıyorum düşüncesi ile sadece iki sene sonra '2 paket sigara almaya gidiyorum' diyip evden ayrılmıştır ve bir daha asla geri dönmemiştir.Babası gittikten sonra daha da zor bir hayat onu beklemektedir.Babası öldükten sonra birçok il gezmişlerdir.Annesi ailenin geçimi sağlamak için çeşitli iş yerlerinde çalışmıştır.Zihinsel engellilerin bakıcılığını yapmıştır. Stephen, Metodizm adlı Protestan manevi düşünce sistemi ile büyümüştür.
Yazma Sanatı adlı kitabı
        Çocukluğunda yaşadığı, sevdiği arkadaşlarından birisine gözleri önünde tren çarpması ile ölmesi olayını ömrü boyunca hiçbir zaman unutmayacaktır.Ailesine arkadaşı ile oynamak için dışarı çıktığını söylemiştir ve eve geldiğinde ailesi yüz halini görünce ne olduğunu anlayamamıştır.Uzun bir dönem suskundur ve şokun etkisinden çıkamamıştır.Daha sonra yavaş yavaş bu olayı ailesine anlatmıştır ve yavaş yavaş konuşmaya başlamıştır.Bazı insanlar bu olayın Stephen'ın karanlık yazılarının altında bu olayın yattığını düşünmektedir.Ama Stephen'ın anılarının anlatıldığı On Writing(Yazma Sanatı) adlı kitabında bu olaydan hiç bahsetmemiştir.
        
        
          
        

22 Mayıs 2013 Çarşamba

TÜRK EDEBİYATININ MOZART'I SABAHATTİN ALİ

       Moralimin çok bozuk olduğu dönemlerden birindeydim, hani dokunsalar ağlayacağım derler ya aynen öyle. Melankolikliğin zirvesi. Herşey üst üste geldi sanırım yine diye düşündüğümüz zamanlardan.İnsanların stres atmak için yapacağı birçok şey vardır.Kimisi alışveriş yapar, kimisi arkadaşlarıyla buluşup onlara içini döker.Ben ise biraz farklıyım galiba kitap okurum.Kitap beni çok rahatlatır.Bazen çok eğlenceli kitapları okuyup eğlenirim, bazen de duygusal ya da drama tarzında kitaplar okuyup 'Yok yok senden daha kötüleri de varmış.' deyip stres atarım.O gün işte ikincisine örnek verebileceğim bir adamla ve kitapla tanıştım.Kızının tabiri ile Türk Edebiyatı'nın Mozartı Sabahattin Ali.Öyle bir yazar ki , onun hakkında Yaşar Kemal ' Eğer o Kuyucaklı Yusuf'u yazmasaydı, ben İnce Memed'i yazamazdım.' demiştir.Onu tanıdığım kitabı da Kürk Mantolu Madonna.
       Üniversite günlerim pek hareketli, pek eğlenceli geçmedi aslında.Ama çok fazla kitap okuduğuma eminim.Derslerde bile hoşuma gitmeyen bir ders varsa kesinlikle onu kitap okuyarak doldururdum.
       Hafta sonu eğer elimdeki kitapları bitirdiysem, çarşıya kitap almaya giderdim.Kitap önerilerini hep zevkine güvendiğim arkadaşlarıma sorarak yapardım.O günde çok uzaktaki bi kız arkadaşıma sordum.Hiç düşünmeden bana 'Kürk Mantolu Madanno' dedi.Okumaya başladım ve sanırım çoğu insanın yaptığı gibi bende bu kitabı bi günde bitirdim.Üniversitedeki arkadaşlarımdan da yaklaşık 10 tanesi daha benden sonra bitirdi.Gerçekten kitap muhteşemdi.Hemen merak ettim,  kimdir bu Sabahattin Ali diye araştırmaya koyuldum.
Filiz Ali
       İlk önce bu işe Şehirler ve Yüzler adlı belgeseli izleyerek başladım.Kızı Filiz Ali herşeyi o zamanki saf çocuk gözüyle çok güzel anlatmış.10 yaşında iken babasını kaybetmiştir.Belgeseli izlemek için tıklayınız.


Sabahattin Ali
       1907 senesinde Edirne'de doğmuş.Babası Piyade Yüzbaşı olmasından dolayı birçok il görmüş.Yazı hayatına şiir ile başlar.Hece vezniyle ve halk şiirinin izleri görülen şiirleri Çağlayan adlı dergide 1926 senesinde yayınlanmıştır.Amatör fotoğrafçılıkta yapmıştır.1928 senesinde bir sınavı kazanarak Almanya'ya gitmiş ve orada iki yıl okumuş. Orhaneli'nde ilkokul, Aydın ve Konya'da Almanca öğretmenliği yapmış.1930'da senesinde ilk öyküsü olan 'Bir Orman Hikayesi' Resimli Ay'da yayınlanmıştır.
       1932 senesinde Atatürk aleyhine bir şiir yazdığı iddiası ile tutuklanmış ve bir yıl mahkum olmuş.Cumhuriyet'in 10.yıl dönümü olduğundan dolayı çıkan aftan yararlanmış.Varlık dergisinde yayımladığı 'Kanal', 'Kırlangıçlar', 'Arap Hayri', 'Pazarcı', 'Kağnı' gibi öyküleriyle dikkat çekmiştir.Tekrar öğretmenliğe devam etmek istemiş ama eski düşüncelerinden vazgeçtiğinin göstermesini istemişlerdir.Bunu üzerine 'Benim Aşkım' adında Atatürk'e bağlılığını gösteren bir şiir yapmıştır.Bunun üzerine özlediği mesleğine geri dönmüş ve Ankara'da çalışmaya başlamıştır.1934 senesinde halk şiirlerinden esenlenerek yazdığı Dağlar ve Rüzgar adlı şiir kitabı büyük bir ilgi uyandırmıştır.Bu son şiirle ilgilenişi olmuş bundan sonra sadece öykü ve roman yazmaya başlamıştır.
        Şarkı dünyasına da bestelenen birçok şiiri olmuştur.Bunlardan birkaçı Edip Akbayram - Aldırma Gönül , Zülfü Livaneli - Eşkıya Dünyaya , Zülfü Livaneli - Leylim Ley , Volkan Konak - Göklerde Kartal Gibiydim , Sezen Aksu - Çocuklar Gibi , Ahmet Kaya - Geçmiyor Günler , Sezen Aksu - Benim Meskenim Dağlardır ve bunlar gibi daha onlarcası vardır.
Aliye Hanım

       1935 senesinde Aliye Hanım ile evlenmiştir.1936 senesinde askere gitmiş ve 1937 senesinde kızı Filiz Ali dünyaya gelmiştir.Gene aynı senede ilk romanı olan Kuyucaklı Yusuf'u çıkarmıştır.Bu romanında Anadolu insanının yaşayışı ve düşünüşü üzerinde durmuştur.Romanındaki bilgileri asılsız bir ihbar nedeniyle yattığı 3 aylık hapis hayatı döneminde ve öğretmenlik yaptığı Anadolu'nun çeşitli yerlerinde toplamış.Askerliğini Eskişehir'de tamamlamış.1940'ta tekrar askere çağrılmış.1941 senesinde Ankara Devlet Konservatuarı'nda 4 yıl Almanca öğretmenliği yapmış.
Marko Paşa adlı siyasal mizah dergisi
       1940 senesine geldiğimizde İçimizdeki Şeytan adlı eserini çıkarmış.Bu kitapta Macide ve Ömer isminde 2 karakter ile birlikte toplumsal düzeninin kişiler üzerindeki baskınlığını göstermiştir.Dönemin milliyetçi yazarlarından Nihat Atsız'ı hakkında yazdığı hakaret dolu yazısından dolayı dava açmış ve kazanmış.Ama daha sonra nedendir bilinmez görevinden alınmıştır.Aziz Nesin ve Rıfat Ilgıaz ile Marko Paşa adlı mizah dergisini çıkarmışlar.Bu dergide İsmet İnönü ile alay edildiği iddiası ile 3 ay hapis yatmıştır.1943 senesine geldiğimizde Kürk Mantolu Madonna adlı romanını yayınlamıştır.Bu kitabında Raif Efendi ve Maria Puder arasındaki ilişkiyi anlatmaktadır.Kitap halen en çok satan kitaplar arasında yerini korumaktadır.Bu aynı zamanda onun son romanı olmuştur.Eserleri birçok dile çevrilmiştir.Rusça,Sırpça,Lehçe,Çekçe,Almanca,İspanyolca ve Fransızca bunlardan bazılarıdır.
Kürk Mantlu Madanno'daki Madonna Della Arpie tablosu
       Bir başka dava nedeniyle tekrar 3 ay hapiste yatmıştır.Çıktıktan sonra çok zor durumlara düşmüş, yazacak yer dahi bulamamıştır.Yurt dışına çıkmak istemiş ancak kendine pasaport verilmemiştir.İzin çıkmadığı için Bulgaristan'a kaçmak ister ve Ali Ertekin adında bir kaçakçıyla anlaşır.Bu anlaşma onu kendi eliyle ölüme götürmüştür.Ertekin, onu 'milli hislerimi tahrik etti' gerekçesiyle önce boğarak daha sonra kafasına sopa ile vurarak öldürmüştür.Ceset, Bulgaristan'da daha sonradan şaibeli bir şekilde bulunur.Ali Ertekin, Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanır ve adam öldürmenin cezası 18-24 yıl arası olmasına rağmen, 4 yıl hüküm giyer. Ali'nin  yakın çevresi, Kırklareli'nde Milli Emniyet tarafından sorgulanırken işkence sonucu öldüğünü ve Ertekin'i paravan olarak kullandığını iddia etsede bunu hiçbir zaman kanıtlayamadı.Ertekin, 4 yıl hüküm giymiş olmasına rağmen birkaç hafta sonra aftan yararlanarak hapisten çıkmıştır. 
     
       
       
      


20 Mayıs 2013 Pazartesi

ANTHONY QUINN'iN HAYATININ SON DÖNEMLERİ

Herkül dizisinde Zeus rolünde
       1983 senesine geldiğimizde Quinn, onun en ünlü rolü olan Zorba karakterini sahnede 362 kere Zorba the Grekk film müzikali altında oynamıştır.Bu performansları New York'ta Broadway'de ve Washington'da Kennedy Center'da sergilemiştir.
Quinn ve 2.eşi J.Addolori
       90'lı yıllara geldiğimizde ise Quinn'in film hayatı yavaşlamaya başlamıştır.Ama yinede elinden geldiği kadarıyla istikrarlı bir şekilde film yapmaya devam etmiştir.1990'da Revenge'de,1991'de Jungle Fever'de,1993'te Last Action Hero'da,1995'te The Walk in The Clouds'ta,1996'da Seven Servants filmleriyle karşımıza çıkan Quinn, 1994 senesinde ise Türkiye'de de Kanal D'de yayınlanan Herkül(Herculles: The Legendary Journeys) dizisinde Zeus karakterini oynadı.(Aslında, bu role daha sonraki zamanda devam etmemiş,yeri başka oyuncular tarafından doldurulmuştur.)
Quinn ve 3.eşi K.Benvin
       Quinn, Dellacroce rolüyle de Altın Küre'ye aday gösterilmiştir.Anılarını 1972'de The Original Sin ve 1996'da One Man Tango adındaki kitaplarıyla yayınlamıştır.Ama yayınlanmamış birçok anıları evinde bir köşede durmaktadır.Rodos'ta Quinn büyük bir arazi satın almış ama daha sonradan bu arazi iade edilmiştir.
       Katherine DeMille'yi İtalyan Kostüm Tasarımcısı Jolando Addolori ile aldatan Quinn, daha sonra Addolori ile 1966'da evlenir.Francesco,Danny ve Lorenzo adında 3 tane çocukları olur.Francesco ve Lorenzo Quinn halen oyunculuğa devam etmektedirler.Bu evlilik 1997 senesine kadar devam eder.Daha sonra sekreterliğini de yapan Katherine Benvin ile evlenir.Evlenmeden önce sahip oldukları Antonia ve Ryan Nicholas adında iki çocukları vardır.Bu evlilik ölene kadar devam etmiştir. New York'lu ünlü mafya patronu Frank Castello ve diğer Genovese gangsterlerle yakın ilişkileri vardır.
Zorba the Greek heykeli - Chihuahua
      Hayatının son dönemlerini Quinn, Bristol'de geçirmiştir. Pnomöni ve Solunum yetmezliği olan Quinn, son filmi Avenging Angelo filminide bitirdikten sonra 86 yaşında Boston'da gırtlak kanseri hastalığından dolayı ölür.Cenazesi Amerika'da First Baptist Kilisesinde yapılır.Şu anda Bristol'deki aile mezarlığında yatmaktadır.
      Meksika'nın Chihuahua kentinde Anthony Quinn'in Zorba the Greek filminde dans ederken ki halinin bir heykeli bulunmaktadır.Doğu Los Angeles'ta bir kütüphane Anthony Quinn onuruna değiştirilmiştir.Şu anda ailesinin eski evinin olduğu yerdedir. 

18 Mayıs 2013 Cumartesi

ANTHONY QUINN - MUSTAFA AKKAD - THE MESSAGE(ÇAĞRI)

Mustafa Akkad ve Anthony Quinn
      Anthony Quinn, 1977 senesine geldiğimizde yine kariyeri için farklı bir filme imza atacaktı.Yıllar sonra bile hala konuşulacak, Suriye asıllı ABD'li yapımcısı ve yönetmeni  Mustafa Akkad olan ve tüm dünyada olay yaratacak bir film yapılmıştı.İşte bu muhteşem film The Message, Türkçe adıyla Çağrı idi.Fragamanını izlemek için tıklayınız.
      Film o kadar çok konuşulmuştur ki; Amerika'daki bir sinemanın çıkışında Hz Muhammed filmde bir sahnede gösterildi diyerek seyirciler rehin alınmış.El-Ezher Üniversitesi tarafından filmin onaylanması sonucunda, Hz Muhammed filmde gösterilmediğinin filmin başına eklenmesi üzerine rehineler serbest bırakılmıştır.
Hz Hamza'nın öldürüldüğü sahne
       Filmdeki ilginç olaylardan birisi Vahşi'nin Hz Hamza'yı öldürme sahnesinde yaşanmıştır.Bu sahne 5 defa çekilmiştir.Çünkü filmde rol alan oyuncular Hz Hamza karakterine o kadar çok ısınmışlardır ki Vahşi'nin filmde onu öldürmelerine izin vermemişlerdir ve gerçekten korumuşlardır.Filmden sonra Vahşi rolünü oynayan oyuncu 'Hz Hamza yı nasıl öldürürsün.! 'diyerek ölüm tehditi almış ve ülkesinde iş bulamamıştır.
       Filmden sonra birçok kişi tarafından Hz Hamza rolünü canlandıran Quinn'in Müslüman olduğu dedikodularını çıkarılmıştır.Bu dedikodulara Mustafa Akkad, Quinn'in Müslüman olmadığını ama İslamiyete olan önyargısını kırdığını ve saygı duyduğunu belirterek son vermiştir.
       Film, hem Quinn hem de Akkad için çok önemli bir yere sahiptir.Çağrı filmi Akkad'ın ismini tüm dünyaya duyurduğu bir film olma özelliği taşımaktadır. Quinn'in ise Müslümanların sempatisini kazanmasını sağlamıştır. Akkad o dönemde tüm zamanını bu film için harcamıştır, ailesini bile sete getirmiştir. Akkad filmin dört dörtlük olmasını istediği için atları bile özel eğitmenlerle eğitmiştir.Filmin kamera arkası için tıklayınız.
Çöl Aslanı Ömer Muhtar filminden
       Filmin çekimleri Fas'ta başlamıştır ama daha sonra Fas'ın kralı filmin ekibini sınır dışı etmiştir.Geriye kalan neredeyse tamamına yakın kısmı Libya'da çekilmiştir. Kaddafi, Akkad'a finansal destek olmuş ve filmin çekilmesinde büyük pay sahibi olmuştur. Mekke şehrinin setinin kurulması tam 4.5 ay sürmüştür.Setlerin kurulması için 300 kişi çalıştırılmıştır.Bu 300 kişi 28 ayrı ülkenin vatandaşıdır.Film hem Batılı hem Doğulu oyuncular tarafından iki defa çekilmiştir.12 dile çevrilmiştir.Akkad, Quinn ile birlikte Çöl Aslanı Ömer Muhtar filminde de beraber çalışmışlardır.Filmin fragmanı için tıklayınız.
Maurice Jarre
        Bilal rolünü oynaması için düşünülen ilk isim dünyanın gelmiş geçmiş en iyi boksörü olan Muhammed Ali Clay'dır ama Akkad bu rolü Johhny Sekka'ya vermiştir.Akad, filmin müziğini yapması için Fransız besteci Maurice Jarre'ye yetki vermiştir. Jarre  İngiliz Flarmoni orkestrası ile birlikte çölde 2 ay çalışmıştır.Bu müzik 1977'de en iyi film müziği dalında da Oscar almıştır.Müziği dinlemek için tıklayınız.
       Türkiye'de ise film 1 sene vizyonda kalmış.Hala televizyonlarda yayınlanmaktadır.Müslümanlığı anlatan filmler arasında fenomen olmuştur.Yakın dönemde bu filmin tiyatrosuna yapılmış ve büyük beğeni toplamıştır.
Quinn, Hz Hamza rolünde
       Akkad, gelmiş geçmiş en iyi Amerikalı yönetmenlerden Sam Peckinpah'ın yanında yetişmiştir.Sonraki dönemde ünlü Halloween serisinin de yapımcısı olmuştur.En önemli özelliği yaptığı projelerde tüm dünyayı etkisi altına alabilmiştir .Libya'lı ve Fas'lı birçok genci sinemaya kazandırmıştır.Hayatının son on yılını İstanbul'un fethi ve Selahaddin Eyyubi'nin hayatını konu edecek epik bir film yapmak için sponsor aramak için geçirdi.Kaderin garip tecellisi midir bilinmez İslam halkını en iyi anlatan filmin yönetmeni, İslam'a hizmet ettiği söylenenler tarafından öldürülecekti.11 Kasım 2005'te Amman Ürdün'de üç uluslararası otelin bombalanması hadisesinde kızı Rima ile birlikte hayatını kaybetmiştir.Saldırıyı El-Kaide üstlenmiştir.

14 Mayıs 2013 Salı

ANTONY QUINN'iN KARİYERİNİN YÜKSELİŞİ

La Strada'da Zampano
       Anthony Quinn, Oscar aldıkltan sonra birçok İtalyan filmde rol aldı.Ünlü Neo-Realist İtalyan yönetmen Federico Fellini'nin filmi La Strada'da Giulietta Masina ile birlikte oynamıştır.Aynı zamanda bu film Fellini'yi uluslararsı şöhrete kavuşturan da film olmuştur.Birçok filmde olduğu gibi Fellini bu filmde de eşi Giulietta Masina'ya rol vermiştir.İmdb'de en iyi 250 film arasında da vardır.Filmin Türkçe adlı Sonsuz Sokaklar'dır.Bazı ülkelerde The Road olarak ta bilinir.Bu filmde Quinn, dev bir cüsseye sahip yabani bir karakter olan Zampano'yu canlandırmaktadır. Quinn'in ölümünden birkaç yıl önce yaptığı bir röportajda peşin ödeme değil de kendisine hasılattan belirli bir pay verilmesini kabul etmiş ancak menajerinin zorlaması üzerine tekrar peşin ödemeye dönüldüğünü ifade etmiştir.Film, iyi bir gişe yaptığı için bu kararından dolayı Quinn, birkaç milyon dolar kaybetmiştir. 
       Kirk Douglas'ın başrollerinde oynadığı ressam Van Gogh'un biyografi filmi olan Lust for Life'de ise ikinci kez en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar'ını kazandı.Bu odül sahnede sadece 8 dakika yer aldığı için çok dikkat çekiciydi.
Lust for Life'de Paul Gaugain
      Ertesi yıl,Gheorge Cukor'un filmi Wild Is the Wind'de en iyi erkek oyuncu Oscar'ını kazandı.The Savage Innocents adlı 1959 yapımı filmde ise iki farklı kültür arasında kalan bir Eskimo karakteri olan Inuk olarak karşımıza çıkar.Bu film,daha sonra Bob Dylan'ın bir şarkısına ilham kaynağı olur.Bu şarkının adı Quinn the Eskimo(Mighty Quinn)'dur.Şarkıyı dinlemek için tıklayın.
Zorba the Greek'te Alexis Zorba
         Quinn artık dünyaca ünlü bir karakter oyuncusu olmaya başlamıştı ve olgunlaşmıştı.Saçlarına aklar düşmüş,uzun zamandır pürüzsüz olan esmer yüzü de yıpranmıştı.Ama vücut yapısı daha sağlam görünüyordu.1961 yılında Yunan direniş savaşcısı rolünde The Guns of Navarone adlı filmde,yaşlanan bir boksörün anlatıldığı Requiem for a Heavyweight adlı filmde,Bedevi bir şeyh olan Auda abi Tayi'nin anlatıldığı Lawrance of Arabia adlı filmlerde karşımıza çıktı.O yıllarda Par Lagerkvist'inde romanı olan Barbadas'ta başrol oynadı.
Secret of Santa Vittoria'da Bombolini
       Girit adasında çekilen Zorba the Greek adlı filmde en iyi erkek oyuncu Oscar'ını tekrar aldı.Bu filmde ona The Message adlı filmde de Hind rolünde oynayan Yunan oyuncu Irene Papas'ta eşlik etti.Türkiye'de bu film İyi Arkadaş adıyla gösterime girmiştir.Film 7 dalda Oscar'a aday olmuş ve bunların 3'ünü almıştır.1968 tarihinde 'Zorba' isimli bir müzikali de yapılmıştır.
       1969 yılına geldiğimizde Quinn, Amerikan romancı Robert Crichton'un yazdığı The Secret of Santa Vittoria'da güzel oyuncu Anna Magnani ile birlikte Belediye Başkanı Italo Bombolini rolünde oynamıştır.Türkiye'de bu film Kasabanın Sırrı olarak gösterime girmiştir. Quien Sera'nın şarkısı Mambo Sway'da filmde yer almıştır.Şarkıyı dinlemek için tıklayın.
                                                                                                                                                   

13 Mayıs 2013 Pazartesi

ANTHONY QUINN'iN KARİYERİNİN BAŞLANGICI ve İLK OSCARI

      Anthony Quinn sahnede çok kısa bir süre kalmış ve ardında yıllarca sürecek olan film kariyeri başlar.1936 senesinde ilk filmi olan Parole'de ardından da Amerikalı ünlü komedyen Harold Lloyd'un başrolde oynadığı The Milky Way'de oynar.
      Özel yaşantısı ise filmlerinde oynadığı karakterler gibi uçucu ve tutkulu olmuştur.1937 senesinde 28 sene sürecek olan bir evliliğe adım atar.Ünlü Kanadalı aktris Katherine DeMille ile evlenir.Katherine DeMille dönemin ünlü yönetmen ve yapımcısı Cecil B.DeMille'nin manevi kızıdır.Gelecek dönemde bu evlilikten 5 tane çocukları olur.Çocuklarının adları sırasıyla Christopher,Christina,Catalina,Duncan ve Valentina'dır.Bu evlilik 1965 senesinde kadar sürer.
İlk Eşi Katherine DeMille
      1938 senesine geldiğimizde ise onu Paramount filmleri olan Dangerous to Know ve Road to Morocco adlı filmlerde kötü adam rollerinde gördük.They Died with Their Boots On adlı filmde Errol Flynn ile oynama fırsatı bulmuştur.İlk çocukları olan Chistopher 2 yaşındayken komşuları W.C.Fields'in havuzunda boğularak ölmüştür.1947'te 50 tane filmde Hintliler,mafya liderleri, Hawai şefleri, Filipinli özgürlük savaşçıları, Çinli gerillalar ve Arap şeyhleri ile birlikte oynadı ama yinede büyük bir yıldız değildi.Tiyatroya geri döndü ve Stanley Kowalski ile birlikte Broadway'de A Streetcar Named Desire'de oynadı.1947 senesinin sonunda ise Amerikan vatandaşı oldu.
Viva Zapata filminde Eufemio Zapata Rolünde
       1950'lerin başında Hollywood'a zor filmler konusunda uzmanlaşmış olarak geri döndü.Mask Of The Avenger adlı macera serisinde rol aldı.Godfather filminin Vito Carleone'si ünlü oyuncu Marlon Brando ile birlikte 1952 yılında Viva Zapata'da oynadı.Quinn bu filmde başrol oynamak istedi ama filmin yönetmeni olan Elia Kazan daha önceki filmindeki başarısından dolayı başrolü  Marlon Brando'ya verdi.Ancak bu filmde Zapata'nın kardeşi rolünü oynayan Quinn en iyi yardımcı oyuncu Oscar'ını kazandı ve Meksikalı-Amerikan olupta herhangi bir dalda Oscar ödülü alan ilk oyuncu olarak tarihe geçti.Bu dönem aynı zamanda onun yıldızının parladığı dönem olmuştu.
        

12 Mayıs 2013 Pazar

ANTHONY QUINN'İN GENÇLİĞİ

     İlk yazıma Müslümanlık tarihi için bence önemli bir yerde tutulması gereken bir adam ile başlamak istiyorum.Dünyaya Müslümanlık ile alakalı birçok film sunulmuş ve bu filmlerin hiçbiri The Message yani Türkçe karşılığıyla Çağrı filmi kadar başarılı olamamıştır.Ben size bugün bu filmin en önemli rolü olan Hz Hamza'yı canlandıran Anthony Quinn'i yazacağım.Tam ismiyle Antonio Rodolfo Quinn Qaxaca'dır.Qaxaca aslında annesinin soyadıdır.
      Quinn 1915'te asıl ülkesi olan Meksika'nın Chihuahua'da doğmuştur.Bu şehir aynı zamanda dünyanın en küçük köpek cinslerinden olan Chihuahua yani Şivava'nın meşhur olduğu topraklardır.Dönemin sanayi kentlerinden biri olma özelliğini taşır.Annesi Aztek kökenli bir Meksikalı olan Manuela,babası ise İrlanda kökenli bir göçmen olan Frank Quinn'dir.
      Frank devrimci Meksikalı Pancho Villa nedeniyle Meksika'dan Amerika'ya gider ve orada bir film stüdyosunda kamera asistanı olarak çalışmaya başlar.
Frank Lloyd Wright
       Quinn,6 yaşına geldiğinde Katolik Kilisesine katıldı.Küçükken en büyük hayallerinden biri bir rahip olabilmekti.11 yaşına geldiğinde Los Angeles merkezli Protestan olan Pentecostals in the International Church of the Foursquare Gospel adlı uluslarası bir kiliseye katılır.Orada kilisenin grubunda çırak vaiz olarak oynar.
      Quinn,Texas'ta bulunan El Paso'da büyür.Birçok okul değiştirmiştir.Ayrıca geleceğin beysbol yıldızı olacak olan John Beradino ile beraber okur ama mezun olmadan ayrılır.Yıllar sonra kendisine Tucson Lisesi tarafından fahri bir diploma verilir.
       Genç olduğunda ise Quinn para kazanmak için Frank Lloyd Wright tarafından profesyonel bir sanat ve mimarlık eğitimi alır.Bu eğitimi Wright'ın Arizona'daki evinde ve Wisconsin Stüdyosu'nda aldı.Bu birbirinden farklı özelliklere sahip ikili çok iyi arkadaş oldular.Wright onu sanat yapmaya teşvik etti.Quinn, Wright'e film stüdyosunda haftalık 800 dolar teklif etti ve bu teklif üzerine Wright ne yapacağını bilemedi.Wright 'Bu parayı alırsan benimle daha fazla yapamazsın.'dedi.1999'da Robert Osborne ile yapılan bir söyleşide Quinn, Wright'dan haftalık sadece 300 dolar aldığını söyledi.