27 Ağustos 2024 Salı

Orhan Veli - Yalnız Seni Arıyorum incelemem

Orhan Veli'yi tanıyorum ama Nahit Hanım kimdir derseniz; Orhan Veli'nin 36 yıllık hayatının en büyük sevdası diyebiliriz.

Nahit Hanım'ın tam adı Nahit Gelenbevi olup ömrünü Ankara ve İstanbul'da öğretmenlik yaparak geçirilmiş bir kadındır. Önce eğitimci Halil Vedat Fıratlı, daha sonra da şair Arif Damar ile evlilik yaşamıştır.Çocuğu hiç olmamıştır. Ama kendisine yazılan onlarca şiir vardır. Bu şiirler onun yavruları sayılabilir.

Samet Ağaoğlu ona Rönesans Kadın derken Cemal Süreya ise Cumhuriyet dönemi küçük burjuva duyarlılığının anası diyerek ondan bahsetmiştir. Ama ne yazık ki Orhan Veli'nin sevgilisi olarak ünlenmiştir. Evine gelen bazı önemli isimler şunlardır: Sabahattin Ali, Gülten Akın, Mustafa Kemal Atatürk.

Peki bu kitaptaki mektuplara nasıl ulaşıldı diye sorarsanız; mektupların sahibi Sayın Ömer Koç'tur. Orhan Veli'nin kız kardeşi Sayın Furuzan Yolyapan'da mektupların yayınlanmasında herhangi bir sakınca görmediğinden mektuplar yanyana getirilip tarih sıralaması da gözetlerek kitap haline getirilmiştir. Bilindiği üzere mektup işleri hukuki sonuçları da olabilecek, mahremiyet konusu ile alakalı bazı olumsuz sonuçlar da doğurabilecek riskli bir yazım türüdür. Evli bir kadın olan Nahit Hanım'ın ünlü şairimiz Orhan Veli ile yaşadığı yasak aşk hikayesi bu konularda değerlendirilerek titizlikle hazırlanmıştır ve yayıncıların mahremiyetle ilgili herhangi bir olumsuzluk olmadığını belirtmesi üzerine bu özel eser ortaya çıkmıştır.

Bana kalırsa ne Sayın Ömer Koç'un, ne de Sayın Furuzan Yolyapan'ın bu konudaki muvafakatı önemli değildir . Bu konuyla ilgili muvafakat alınacak sadece iki kişi vardır: Bunlar pek tabii Orhan Veli ve Nahit Hanım'dan başkaları değildir.

Mektupları okurken dönemin önemli isimlerini kitapta fazlası ile görebilirsiniz. Yine aynı şekilde Orhan Veli'nin şiirlerini ilk okuyan, ilk değerlendiren kişinin de sevgilisi Nahit Hanım olduğunu da bu mektuplar sayesinde görebilirsiniz.

Yayıncılar kendi işlerine geldiğinden olsa gerek mektupta herhangi bir sıkıntıya sokacak ya da hukuki sakınca yaratacak bir olumsuzluk görmediklerini belirtseler de yaşanılan bu ilişki yasak bir ilişkidir. Yani aslında yayıncıların hoş bir şekilde değerlendirdileri bu hadise bir aldatma hikayesidir. O nedenle ne olursa olsun bu kitap bir özel hayatın bir ihlalidir. Bunları da bana kalırsa değerlendirmek ve göz ardı etmemek lazım.

Kitaptaki 62 mektubun 34'ü 1947,3'ü 1948, 10'u 1949,8'i 1950 tarihli, yedisi ise tarihsizdir. 1940'ta Ankara'dan yollanmış iki mektup dışında mektupların tamamı İstanbul'dan Ankara'ya gönderilmiştir.

Özellikle bir döneme damgasını vurmuş İstanbul'u dinliyorum şiiri bu dönemde sevgilisi Nahit Hanım'a gönderilmiştir ve dikkatlice inceleyecek olursanız bazı mektuplarda gönderilen şiirlerin daha sonra yayınlanacak versiyonu ile arasında farklılıklar olduğu da görülecektir. Bu da Orhan Veli'nin Nahit Hanım'ın önerilerini de dikkate alan bir şair olduğunu bizlere göstermektedir.

Nahit Hanım ile ilgili bilinmesi gereken yine bir başka özel hayat bilgisi ise Necip Fazıl'la da aşk yaşamış olmasıdır. Aynı zamanda Türk edebiyat tarihinin en önemli isimlerinden yazar ve şair Sabahattin Ali'nin de hoşlandığı bir kadındır.Nahit Hanım'ın evini de yine büyük yazar ve şairlere öldüğü döneme kadar açtığını da yine çok iyi bilmekteyiz.

İlk eşi olan Halil Vedat Fıratlı Bey, Yahya Kemal'in öğrencisidir. Orhan Veli de o eşinin öğrencisidir. Gülten Akın ise Nahit Hanım'ın öğrencisidir. Onun evine gittiğinizde sanki bir Türk şair ve yazarlar albümüne rast gelirsiniz Hasan Ali Yücel, Sabahattin Ali, Peyami Safa, Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Sabahattin Eyüboğlu, Edip Cansever bunlardan yalnızca bazılarıdır.

Kendisi edebiyat tarihimizin önemli isimlerinden Yahya Kemal'le de oturup kalkmış, günümüzün şairlerinden de olan Küçük İskender ile de oturup kalkmış bir kadındır. Özellikle dönemin şairleri ile çok yakındır. Onunla ilgili Orhan Veli'nin çok güzel bir şiiri vardır ve onu bu şiir çok güzel anlatmaktadır: " Hiçbirine bağlanmadım ona bağlandığım kadar, sade kadın değil, insan. Ne kibarlık budalası, ne malda mülkte gözü var. Hür olsak der, eşit olsak der. İnsanları sevmesini bilir, yaşamayı sevdiği kadar."

İllegal yaşanan bu ilişki kafanızda her sayfada derin düşüncelere sizi sokacak, Orhan Veli'nin Nahit Hanım'ın yanına gelme arzusu ama parasızlıktan gelemiyor oluşu sizi melankolik noktalara götürecek ve kitabın sonunda yer alan Nahit Hanım'ın Orhan Veli'ye gönderemediği mektup yüreğinizi yaralayacak. Çünkü Orhan Veli bir 10 Kasım gecesi belediyenin açtığı çukura düşürerek başından yaralandıktan sonra hayatını dört gün sonra kaybedecek. Size Nahit Hanım'ın Orhan Veli tarafından cevaplanmayan mektubundaki şu sözlerle veda etmek istiyorum " Şiirlerin varsa gönder, şiirlerine de hasret kaldım. Meğerse ihtiyaçmış. Senden muhakkak mektup bekliyorum. Uzun olsun, baştan sağma olmasın, yeni şiirleri istiyorum. Gözlerini öperim ." 12 Kasım 1950 Edirne

Kitaba puanım 7.

Murat Menteş - Ruhi Mücerret İncelemesi

Murat Menteş, Türk roman yazarı. Korkma Ben Varım adlı kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülünün de sahibi olmuştur.

Gençlik yılları boyunca dergi, yayınevi, gazete gibi yayın kuruluşlarında çalıştı; ajanslar ve tv kanalları için metin yazarlığı yaptı.

Afilli Filintalardan da biridir. Yani Alper Canıgüz, Onur Ünlü ve Emrah Serbes. Bu grup 2009 da kurulmuştur. Ayrıca Uykusuz ve OT isimli dergide de yazmaya devam etmektedir.

Kitabını okuyan birisi olarak şunu net bir şekilde gördüğümü belirtmek isterim. Kendisi çok iyi mizah yeteneği olan birisi. En son bu seviyeye yakın Rıfat Ilgaz ve Aziz Nesin okuduğumu belirtebilirim. Kısaca hızlı yazım, hicivli anlatım ve mizahın hikayeye olan etkisi onun edebi tarzı diyebiliriz. Ayrıca betimlemeyi kullanmayı tercih etmediğini, kişi ve olayları detaydan ziyade daha düz ve kısa anlatmayı tercih ettiğini söylemekte fayda var. Olaylar bir yere kadar toparlanmaz seviyeye gelir, bir yerden sonra da yavaş yavaş toparlanarak ilginç bir biçimde nasıl toparladı derken kitabın sonlandığını görürüz.

Ruhi Mücerret kitabına gelecek olursak; kitap aslında bir amaçsızlık kitabı. 100 yaşına kadar yaşayan bir Kurtuluş Savaşı gazisinin hayatını anlatıyor kitap. Hayattaki tek gayesi ölmek olan bir adamın hikayesi. Tüm sevdiklerini teker teker kaybetmiş. Tek bir dostu hayatında kalmış olan bir sevecen ihtiyarın hikayesi de diyebiliriz.

Dostu ona ölüm döşeğinde bir görev verir: "Masum Cici'yi öldür!" Ama kimdir bu Masum Cici. Nerede, nasıl bulacaktır onu.

Bu sırada Civan Kazanova isimli bir gençle tanışır. Onun ölümsüzlüğü bulan bir ihtiyar olduğunu düşünen Civan sürekli onunla konuşma arzusundadır. Civan'a da Ruhi bir görev verir. Bu görev tahmin edeceğiniz üzere Masum Cici'yi bulma görevi.

Her kitapta olduğu gibi bu kitapta da olaylar karışır. Çeşitli gizemler baş gösterir. Kitaptaki olaylar bazen ileriye doğru, bazen de geriye doğru sarar. Kitabın sonu tatmin edici bir düzeyde son bulur.

Kitaptaki tüm isimler gerçek hayatta karşımıza denk gelmeyecek türlerden. Hatta gereksiz abartılmış seviyelerde. Masal dünyası gibi diyebilirim. Çok sıradışı bir kurgu idi. Hayalim gazilik, 100 yaş şakaları, hayatın monotonluğu üzerine diyaloglar ve Masum Cici'yi bulmak için yapılan bir ilerleşleyiş şeklinde olacaktı. Bu sanıyorum beni çok daha tatmin ederdi diye düşünüyorum. Ama Civan birden kitabın baş karakteri haline dönüştü. Beklediğimden uzaklaşınca kitaba olan hevesim de azaldı. Olayların yoğunluğunun fazlalığı bende oldum olası gerçekçiliği öldüren bir husus haline gelmiştir. Olaylar yoğunlaştı, bu iyi ama gerçekçilikten de uzaklaşıldı. O nedenle beni içinde bir türlü tutamadı kitap 150 lerden sonra.

Ölen sevdiklerimizin geri gelmesi, markalarla ilgili göndermeler, çip hadisesi kitabın en iyi kısımları olabilir. Ama benim bayıldığım yerler giriş kısmındaki 100 yaş şakaları, ironiler, hicivler ve mizah oldu.

Alıntılar özellikle çok iyiydi. Çok zeki, eğlenceli ve düşündürücü alıntılar vardı. Yine her alıntının bölüme bir gönderme yapıyor olması da hoş bir detaydı. Daha iyi bir son da yine olabilirdi.

Kitaba puanım 8.