Ana içeriğe atla

Orhan Kemal - El Kızı İncelemem

El Kızı kitabı yazarın 1950 Türkiye portresini çizdiği, aile, toplum, sınıf çatışmaları, kadın erkek ilişkileri çerçevesinde ele aldığı toplumsal gerçekçi bir romandır.

Orhan Kemal kitapta nesneleri çok kullanır, birçok motif kullanır, bunları kullanma ana nedeni; insanların nesneler üzerinden insanlık dramını anlatmayı sevmesidir diyebiliriz.

Roman, kıyıya vurmuş kadın cesedinin bulunması ile başlar. Bu ilk sahne bile romanın karanlık ve acımasızlığını okura hissettirir. Gidişat ile ilgili küçük bir ipucu verir. Standart bir Orhan Kemal tarzı da kitapta vardır. Fakirlik, sığıntı bir yaşam, toplumdaki yozlaşma, çocukluk travmaları ve aldatma. Bunlar aslında minyatür bir toplumsal ayna gibi bizleri kitabın içine çeker.

Masum bir kız olan Nazan’ın hikâyesi ilerleyen sayfalarda okura anlatılır. Saflığı, içine kapanıklığı, çaresizliği ve toplumsal baskılarla şekillenen hayatı; hukuk öğrencisi Mazhar ile evlenmesiyle bambaşka bir yöne evrilir.


Nazan, Türkiye'de susturulan, bastırılan kadının sembolü gibi kitapta bizi karşılar. Mazhar ise çelişkili bir karakter olup, tutkulara yenik düşen, nefis kontrolüne yenilen insanları biz okura anlatır. Hacer güçlü bir kadın olmasına rağmen hırs ve kıskançlık gibi kötü özellikler onu ele geçirir. Haldun ise temizliği temsil eder. Zaten kitaptaki en kusursuz karakterdir. Çocukluk üzerinden bize Orhan Kemal vermek istediği mesajı verir: Toplumun yetişkin dünyasındaki hırs ve kötülüklerin en büyük mağdurları çocuklardır.

Kitaptaki iki kadının varlığı aslında hem dönemsel, hem günümüzü de anlatacak bir biçimde kadınların toplumda edinmek istedikleri ve edinemedikleri o çelişkili pozisyonları betimler. Yukarıda belirttiğim gibi Hacer hırslarına yenik düşen, Nazan ise saf ve topluma yenik düşmüş o kadınlarımızı simgeler.

Yine kayınvalide-gelin çatışması, ev içi otorite kavgası, erkeğin anne ve eş arasında sıkışması romanın temel çatışmasıdır. Bu zaten güncel hayatımızın, alışık olduğumuz o tipik Türk aile yapısının özetidir de diyebiliriz. Malumunuz çevremizde bunların binlerce örneği var.

Orhan Kemal sıradan insanların sıradan hayatlarını anlatır, süslü cümleler kullanmaz. Fakir Baykurt edebi tarzına da benzetiyorum ben. Sıradan insanların dertlerini kitaplarında çok gerçekçi bir şekilde anlatması onun en büyük sihiridir.


Kitabın psikolojik alt yapı ve derinliği de bu arada bence çok iyi. Travmalar yüzümüze çarpar. Kötü karakterlerde bile psikolojik bir neden arayışı bulabiliriz. Anneye bağımlı erkek örneğin kitapta çok iyi işlenmiş ve bu da ciddi bir psikolojik rahatsızlıktır. Yine annedeki durumda aynıdır. Geçmişteki eksiklik ve tatminsizliklerini evladında olmasın diye garip bir hastalıklı geri dönüş gösterir.

Roman hem sosyolojik, hem de edebi açıdan çok katmanlıdır ve asla basit bir aile dramı gibi görülmemelidir.Toplumsal çözümleme bence kitabın çok daha önünde olmalıdır. Günümüze de yorumlanması gereken birçok önemli nokta da vardır. Kadının örneğin aile içinde sözünün olmaması, erkeğin o yapabilir şeklinde görülmesi, kaynana gelin çekişmesi, damatın annesi ve eşi arasında sıkışması, çocuğun bu konularda en büyük alakasız mağdur olması günümüze de yansıyan problemlerdendir.

Kitabı bence herkes okumalı. Ama Nazan'ın sessizliği, Mahzar'ın psikolojik derinliğinin daha uzun geçiş açılı olmasını beklediğim dönüşümü, Hacer'in de fazla gerçekliğe uzak bir biçimde çizimi ve itici oluşu kitabın bana göre eksileri ve sıkıcı olan kısımlarıydı.

İdeal bir 9 puanlık kitaptı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ahmet Ümit - Yırtıcı Kuşlar Zamanı İncelemem

Ahmet Ümit'i artık herkes çok iyi tanıyor, o nedenle uzun uzun onu anlatmayacağım. Polisiye denilince bence açık ara ülke edebiyatımızın yetiştirdiği en önemli isim. Bu kitapta da bu kalitesini yine tatmin edici ölçüde ortaya koymuş. Daha önce Ahmet Ümit'in 2 kitabını okumuştum. Bunlar Kayıp Tanrılar Ülkesi ve Patasana kitapları idi. Bu iki kitabı daha çok sevdim. Bu kesin. Hatta kendimce doğal olarak Ahmet Ümit polisiyesi birbirine çok benzeyen iki kitap olduğu için yani tarihi ögelerin olduğu bir kurgu olduğundan dolayı bu şekilde hep sanırım yazıyor diye bende bir düşünce oluşmuştu. O iki kitapta ana kahramanlar Başkomiser Nevzat değildi. Nevzat, sonradan kitabın bir noktasında ortaya çıkan bir karakterdi. Ama bu kitapta kitap baştan sonra Nevzat'ın zihninin etrafında dönerek ve onun ben diliyle anlatmalarıyla şekillenerek ilerliyor. Benim okuduğum kitaplardan farkı sanırım bu ve tarihi ögeler idi. Ahmet Ümit'in mitoloji sevgisini ve merakını onu tanıyan ve kitapları...

Agatha Christie - Acı Kahve İncelemem

Acı Kahve aslında Agatha Christie'nin bir oyunudur. 1930 senesinde yazılmış ve sahnede uzun yıllar bu oyun oynanmıştır. Bu Agatha'nın ikinci büyük yükselişidir. Aynı zamanda da ilk yazdığı oyun senaryosudur. Roman versiyonu orijinal metin değildir. Yani okuduğumuz bu kitap Agatha'ya ait bir fikirdir. Cümleler ona ait değildir. Romanlaştırma, Avustralya doğumlu yazar ve klasik müzik eleştirmeni Charles Osborne tarafından yapılmıştır. Kısaca konusu şudur: Bir bilim adamı olan Sir Claud Amory atom patlayıcısı için bir formül geliştirmektedir ama bu formul çalınır. Tabii ki bu hırsızlığı çözecek kişi Agatha'nın her kitapta neredeyse olan Hercule Pairot'tan başkası değildir. Ev halkı şunlardan oluşuyor: Claud'un kız kardeşi Caroline, yeğeni Barbara, oğlu Richard, Richard'ın İtalyan karısı Lucia, sekreteri Edward Raynor ve Lucia'nın eski arkadaşı Dr. Carelli. Burada güzel bir oyun oynanır. Bir kahve siparişi edildiği esnada, Claud bu formülü çalan kişinin ışık...

Gülten Dayıoğlu - Yüzler ve Sözler kitabı incelemem

İlkokul 4.sınıftayım. Yani yaklaşık 11 yaşındayım. Sınıf öğretmenimiz Mukedder hocam sınıfa geliyor ve çocuklar sizi birazdan değerli bir yazarla tanıştıracağım diyor. Bu değerli yazar o zamanlarda bile 66 yaşında. Tabii hayatımda hiç yazar görmemiş biriyim o dönem için ve şu andaki gibi herkesin yazar olduğu bir dönemde zaten değil. Ciddi bir saygı ve merak söz konusu. Gidiyorum ve konferans salonunda sıraya giriyorum. Midos Kartalının Gözleri isimli romanı satın alıyorum, imzalatıyorum ve sonradan öğreniyorum ki bu büyük yazar çocuk kitapları yazması ile ünlüymüş. Hemen imzasını alıp eve gidip anneme bu yazarın kitabını aldığımı anlatıyorum. O kitabı yanlış hatırlamıyorsam o dönem hemen okumadım. İlk okuduğum kitap nedense benim belleğimde hep annemin de hayran olduğu Ayşe Kulin ve Adı Aylin kitabı olarak kalmış. Kendisi ile 2001 yılında çok büyük bir yazar iken tanışmıştım ve şimdi aradan dile kolay 23 sene geçmiş ve kitap okuma grubuma getirme fırsatı yakaladım. Dile kolay 91 kitap...