Ana içeriğe atla

Umberto Eco - Gülün Adı incelemem

Kitap, 1980 senesinde yayınlanmıştır. Peki bu kitap hangi konu başlıklarında Emre derseniz, onu da söyleyeyim: Kitap dini, siyasi, tarihi, gotik bir polisiye. Ya o nasıl oluyor öyle demeyin. Olmuş! Hem de nasıl iyi olmuş anlatamam size. Kitap ağır bir kitap, Umberto Eco zaten yakın zaman filozofu bence. Bu nedenle yürüyen kütüphane olan bir kişinin kitabı da işte böyle olur. Fakat bana sorarsanız, Eco'ya başlangıç için uygun bir kitap olmadığı kesin. Buna rağmen kesinlikle okunması gereken bir kitap, bunu söyleyebilirim.

Eco, göstergebilimci, araştırmacı ve meraklı bir yazar. Çok fazla şey bildiğinden haliyle kafası fazlasıyla karışık, bunu kitabı okuyan sizlerde iyi anlayacaksınız. Çünkü koca bir bilgi yığınıyla birçok alandan aynı anda ilerlemek istiyor ve bu durum biz tecrübesiz okurların zihnini fazlası ile zorluyor. Henüz tarihi döneme bile alışamadan birden konunun içinde buluyorsunuz kendinizi.

Eco, ilk romanını yazma düşüncesi ile yola çıktığında amacı tarihsel ve tümdengelimli bir gizem kitabı oluşturmaktı. Buna rağmen kitap zamanla yukarıda saydığım başlıklara evriliyor. İlk oluşum süreci aslında bir şaka idi. Herşey, size 500 sayfalık orta çağda geçen bir polisiye yazayım mı demesiyle başladı. Ancak şaka olarak başlayan hikaye, yazarımızın zehirlenmiş bir rahibin kütüphanede kitap okurken çekilmiş bir resmini görmesiyle şekillenmiştir. Eco'nun amacı aslında kitaptan sadece bin adet basarak, özel ve değerli gördüğü okurlara ulaştırmaktı. Fakat eser dilden dile okadar hızlı yayılıyor ki, bu da genel bir baskı ve dağıtımı zorunlu hale getiriyor. 10 binin üzerine 20 bin derken birden ABD'de ezici bir üstünlük kuruyor ve diğer kitapların önüne geçerek adını herkese duyuran bir kitaba dönüşüyor. Sonrasında ödüller alarak, herkesin okuması gereken kitap listelerine girerek, başarıyla devam eden yayın sürecinde 40 dile çevrilen eser, 50 milyon satış rakamı yakalamıştır.

Kitabın yazıldığı dönemdeki ilk çalışma adı Suç Manastırı'ydı . Eco daha sonra Adso başlığını da düşündü ancak İtalyan edebiyatında İngiliz edebiyatından farklı olarak kahramanın adını taşıyan kitapların hiçbir zaman başarılı olmadığı kanısına vardı. Sonunda Gülün Adı isminde karar kıldı, çünkü soran herkese "Gül'ün Adı'nın en güzeli olduğunu" söyledi.

İtalya'da Italo Alighiero Chiusano'nun L'ordalia adlı eserine birçok açıdan benzediği düşünülmektedir. Zamansal mekan, ergenliğe geçiş romanı olarak tasarlanmış olması, ana karakterlerin seçimi, bir acemi ve onun üstadı, bilge yaşlı bir keşiş gibi benzer bazı noktalar... Ve yine metnin günün saatlerine göre bölünmesi James Joyce'un en ünlü eseri Ulysses romanından alınmıştır. Bu arada eserin dizisini ve filmini de izlemenizi öneririm. Özellikle oyunculuk açısından filmi izlenmeye değerdi.

Hikaye, Benedict manastırında geçiyor ve manastır yaşamının ritmiyle belirlenen yedi güne ayrılarak devam ediyor.

Kitap, 1327 senesini anlatıyor. Öncelikle şunu söylemekte fayda var; hem tarihsel, hem dönemsel, hem de dinsel olarak olaylar algılamakta epey zorlanacağımız bir ortamda şekilleniyor. O nedenle ne dinsel pozisyonları, ne terimleri, ne inanç detaylarını bilebiliyoruz. Sadece anlamaya çalışıyoruz diyelim.

İngiliz Fransisken rahibi Baskerville'li William ve öğrencisi Melkli Adso, Piedmont Alpleri'nde Clunian yönetimindeki bir Benediktin manastırına giderler. O dönem için önemli olan bir konferansta bu ikilide yer alır. Fakat Adelmo isimli rahip bu toplantı esnasında trajik ve korkunç bir şekilde öldürülür. Başrahip bu gizemli ölümün çözülmesi için cinayet konularında yetenekleri olan William'ı görevlendirir. Tamda burada Eco'nun pratik zekasını görebiliyorsunuz. Çok mantıklı ve heyecan verici çıkarımları kitabın kalitesini fazlasıyla ayakta tutuyor. Bunun arkasından diğer cinayetler birbiri sıra gelmeye başlıyor. Kitabın lezzeti işte tam burada daha da artıyor ve konular bu cinayetlerin etrafında gelişiyor.


Kitapta, dinin kullanımıyla elde edilen bazı şeyleri, yani insanları kandırarak cinsel arzularına alet etmek isteyen din görevlilerinin konu edildiğini görüyoruz. Devam eden sayfalarda gizem unsurları öyle güzel işleniyor ki neden bu kadar değerli bir kitap haline dönüştüğünü de öğreniyoruz. Kitap tıpkı bir labirent gibi, birçok konu ve gizem unsurunun etrafından şekillenerek bizi içine çekiyor orası kesin. Ama dediğim gibi döneme, mekana, kültüre ve dinsel bilgiye yetkin olmama durumumuz bizi kitaptan biraz uzaklaştırıyor. Kitaba odaklanmak ve iyi bir şekilde anlayabilmek için bazı sayfaları defalarca okuyup, kendinizi internette araştırma yaparkerken buluyorsunuz.

İktidar olma hırslarını, işlenen cinayetleri ve yenilen hakları yakından gören ana karakterimiz, yerel halktan bir kızla cinsel ilişki yaşayan yardımcısına, öyle bir ortamdayız ki senin yaptığın şey bu ortamda yaşananların yanında çok masum kalır diyerek telkinde bulunuyor. Bu da büyük günah, küçük günah mevzusunu ve dönem şartlarının günümüzden çok da farklı olmayan dünyasını bizlere net bir şekilde gösterme konusunda faydalı olmuştur. Ee peki günümüzde olan başka ne var bu kitapta derseniz; yukarıda bahsettigim iktidar kavgası var, adaletsizlik var, yenilen haklar var, çalınan hayatlar var, iftiralar var, haksızlıklar var. Kısacası günümüze de ışık tutuyor diyebiliriz. Hem de 1327 senesinden.

Kitaptaki sır, tarihin en büyük felsefecilerinden Aristo'nun Poetika isimli el yazması kitabında gizli oluyor. Bu da Eco'nun felsefeye olan saygısına dair bir gönderme olarak yorumlanabilir. Yani tüm gizemli şifre, değerli bir felsefi eserin içindeki bilgilerle çözülüyor.

Romanda iki kere biber kelimesi geçiyor. Bu bitkinin 1300 lü yıllarda İtalya'da olması imkansızdı. Çünkü henüz Amerika'dan ithal edilmemişti. Bu hatayı Eco''da kabul etmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu ismi kitapta yine Bizans olarak sehven kullanılmıştır. Aslında bu şekilde anılması tarihte 18.yy da olmuştur.

Kitapta hem kurgusal, hem de gerçek tarihte yaşamış karakterler vardır. Hatta bazı karakterler kahramanlık seviyesinde bir sembole dönüşmüştür. William bunlardan bir tanesidir. Adso ve William'ın Sherlock Holmes ve Dr.Watson dan esinlenerek oluştuğunu da söylemekte fayda var. Manastırdaki rahipler, küçük karakterler, Papa heyeti, İmparatorluk heyeti gibi bazı parçalara karakterler ayrılabilir.

Kitaba puanım 9.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ali Bektaş ve Gün Yüzü kitabı incelemem

Ali Bektaş, bence edebiyat dünyasının gerçek bir neferi. Kendisi ile bilen iyi bilir ki güzel bir dostluğumuz ve bidünyakitap çatısı altında da ortak bir çalışma alanımız var. İncelemeyi şunu belirtmeliyim ki; ne yazar, ne de kitap bazında objektif düşünce dışında yazmayacağım, bunu incelemeyi okuyan okur dostlarımın bilmesini her şeyden evvel rica ederim. Kitap yazmanın değil, basmanın bile zor olduğu bir dönemde yayınevi açarak bence büyük bir cesaret önderi olarak da ben Ali Bektaş'ı hep yorumlamışımdır. Kitap dünyasına girenler aslında nahif olması gereken bu dünyada çok fazla torpil vs döndüğünü de bence iyi bilir. Benim istediğim oranda kitabın basılır, benim organize edeceğim sadece etkinliklere katılabilirsin, benim istediğim sene dolmadan başka yayınevine geçemessin, ikinci baskı problemleri, editöryel, kapak tasarımı ile ilgili problemler, baskıda kalitesizlikler, ilgisiz yayınevleri vs vs. Saymakla bitmez. Bu dünyanın kitap grubu kurduktan sonra bende çok merkezine oturm...

Ahmet Ümit - Yırtıcı Kuşlar Zamanı İncelemem

Ahmet Ümit'i artık herkes çok iyi tanıyor, o nedenle uzun uzun onu anlatmayacağım. Polisiye denilince bence açık ara ülke edebiyatımızın yetiştirdiği en önemli isim. Bu kitapta da bu kalitesini yine tatmin edici ölçüde ortaya koymuş. Daha önce Ahmet Ümit'in 2 kitabını okumuştum. Bunlar Kayıp Tanrılar Ülkesi ve Patasana kitapları idi. Bu iki kitabı daha çok sevdim. Bu kesin. Hatta kendimce doğal olarak Ahmet Ümit polisiyesi birbirine çok benzeyen iki kitap olduğu için yani tarihi ögelerin olduğu bir kurgu olduğundan dolayı bu şekilde hep sanırım yazıyor diye bende bir düşünce oluşmuştu. O iki kitapta ana kahramanlar Başkomiser Nevzat değildi. Nevzat, sonradan kitabın bir noktasında ortaya çıkan bir karakterdi. Ama bu kitapta kitap baştan sonra Nevzat'ın zihninin etrafında dönerek ve onun ben diliyle anlatmalarıyla şekillenerek ilerliyor. Benim okuduğum kitaplardan farkı sanırım bu ve tarihi ögeler idi. Ahmet Ümit'in mitoloji sevgisini ve merakını onu tanıyan ve kitapları...

Gülten Dayıoğlu - Yüzler ve Sözler kitabı incelemem

İlkokul 4.sınıftayım. Yani yaklaşık 11 yaşındayım. Sınıf öğretmenimiz Mukedder hocam sınıfa geliyor ve çocuklar sizi birazdan değerli bir yazarla tanıştıracağım diyor. Bu değerli yazar o zamanlarda bile 66 yaşında. Tabii hayatımda hiç yazar görmemiş biriyim o dönem için ve şu andaki gibi herkesin yazar olduğu bir dönemde zaten değil. Ciddi bir saygı ve merak söz konusu. Gidiyorum ve konferans salonunda sıraya giriyorum. Midos Kartalının Gözleri isimli romanı satın alıyorum, imzalatıyorum ve sonradan öğreniyorum ki bu büyük yazar çocuk kitapları yazması ile ünlüymüş. Hemen imzasını alıp eve gidip anneme bu yazarın kitabını aldığımı anlatıyorum. O kitabı yanlış hatırlamıyorsam o dönem hemen okumadım. İlk okuduğum kitap nedense benim belleğimde hep annemin de hayran olduğu Ayşe Kulin ve Adı Aylin kitabı olarak kalmış. Kendisi ile 2001 yılında çok büyük bir yazar iken tanışmıştım ve şimdi aradan dile kolay 23 sene geçmiş ve kitap okuma grubuma getirme fırsatı yakaladım. Dile kolay 91 kitap...