Ana içeriğe atla

Orhan Pamuk - Kara Kitap İncelemem

Orhan Pamuk'un daha önce iki kitabını okudum: Masumiyet Müzesi ve Benim Adım Kırmızı. Masumiyet Müzesini beğenmedim, Benim Adım Kırmızı ise kesinlikle bana göre çok iyiydi. Bunun en temel nedeni sadece birden fazla edebi teknik ile yazmış olması, hepsinden başarı ile çıkması değildi. Aynı zamanda da kitabın sonunda bulunan yüzlerce kitabın özümsenmiş halinden kaynaklanıyor da olabilir.

Kara Kitap isimli bu kitabını okuyunca şunu net bir şekilde anladım ki; Orhan Pamuk, kesinlikle farklı olmayı, tehlikeli olsa da yeni bir şeyler denemeyi, birden fazla edebi teknik kullanmayı, hatta yeni edebi teknikler keşfetmeyi seviyor. Bu üstesinden gelip gelmemesi ile bence doğru orantılı değil. Bu işe girişmekten zevk alıyor. Çünkü hangi kitabını okursanız okuyun, iki kitabının edebi dili, anlatım tarzı, betimlemeleri, yorumları, artık ne derseniz deyin birbirine benzemiyor. Bunu Orhan Pamuk yazmıştır kesin diye kitabın kapağına bakmadan kolaylıkla diyemezsiniz.

Pamuk’un eserlerinde Doğu ile Batı’nın çatışması, kimlik arayışı, hafıza, aşk, tarih ve yazı gibi temalar öne çıkar. Bunu artık bize öğretti. Kara Kitap ise bu temaların en yoğun ve çok katmanlı işlendiği eserlerinden birisi. Kitabı öncelikle belirtmekte fayda var ki; okumak hiç mi hiç kolay değil. Kafanızın az dolu olduğu, ya da daha sakin bir döneminizde okumanızı öneririm. Diğer mevzu da şu; çok fazla okurlar tarafından yarıda bırakabilecek bir kitap olarak düşünüyorum. O nedenle daha tecrübeli roman okurlarının okumasını öneririm.

Roman, Galip adında bir avukatın, karısı Rüya’nın ve kuzeni Celal’in İstanbul’da kaybolmasıyla başlayan bir arayış öyküsünü anlatır. Ancak bu basit polisiye kurgu, romanın yalnızca yüzey yapısını oluşturur. Gerçekte Kara Kitap, kimlik, aidiyet, yazı ve anlam üzerine yazılmış felsefi ve postmodern bir anlatıdır. Roman boyunca Galip’in içsel yolculuğu, dışsal bir arayışın arkasına gizlenmiştir. Her bölüm, ya Galip’in hikayesini anlatır ya da Celal’in geçmişte yayımlanmış bir köşe yazısını içerir. Roman, okuyucusunu sürekli bir belirsizlik içinde bırakır. Kitap da zaten bu belirsizlikler ve cevaplanmayan bazı sorularla son bulur. Kitabı okurken aklınıza bilinç akışı tekniğinin ülkemizdeki en iyi temsilcileri Oğuz Atay ve Yusuf Atılgan gelebilir. Orhan Pamuk'un da zaten bu yazarları sevdiğini biliyoruz.

Bu kitapta Pamuk, metinlerarasılığı çok yoğun biçimde kullanılmıştır. Birçok önemli geçmiş kalemlere gönderme yapmıştır. Celal'in yazdıklarını okurken Orhan Pamuk'un bir kitabı yazmak için ne kadar ön araştırma yaptığını da görürsünüz. Yukarıda da belirttiğim gibi Benim Adım Kırmızı kitabı yaklaşık 200 eserin okunarak ve nakkaşlıkla, minyatürle ilgili araştırmalar yaparak oluşturduğu bir eserdi. Bu kitapta da ansiklopediler belli ki yutulmuş.

Galip’in Celal’e dönüşmesi, Freud’un ego ile superego arasındaki çatışmasının bir yansıması olarak okunabilir. Rüya ise hem kadın arketipi hem de Jung’un bahsettiği anima (eril bireyin içindeki dişi arketip) olarak yorumlanabilir.

Türkiye’nin siyasi çalkantılarla dolu bir dönemi olan 1980’lerin sonu kitabın anlatıldığı dönemdir. Kara Kitap’ta açık bir politik söylem yoktur, ancak Celal’in köşe yazılarında sıkça hissedilen sansür, takip edilme korkusu, gazeteciliğin tehlikeli bir iş haline gelmesi, dönemin politik baskı ortamına ince göndermeler taşımaktadır.

Kitabın en temel noktalarından birisi de Galip'in yavaş yavaş Celal'e dönüşmesi konusu idi. Bu geçiş kusursuz bir şekilde çizilmiş. Psikolojik olarak derinlik kitaba bana kalırsa iyi yedirilmiş. Ayrıca burada yazı ile değişim sağlandığından dolayı yazı ve dilin insanı sürüklediği o yolda ki etkileyiciliğini görmek açısından kıymetli bir eserdi.


Kitapla ilgili incelemede İstanbul'dan da bence bahsetmek lazım. Orhan Pamuk'un İstanbul aşığı olduğu bilmeyen kalmadı sanırım. Ama iyi bir İstanbul anlatıcısı olduğunu da belirtmek lazım. İstanbul'u anlatırken içinden adeta Ahmet Hamdi çıkıyor.

Kitabın en zor kısmı bence anlatan sesin değişmesiydi. En büyük muğlaklığı kitapta bu sağladı. Galip'in anlatıları ile Celal'in yazdıkları belli bir bölümden sonra birbirine girdi. Bu muğlaklık bizi sorgulamaya itti, yani bilerek oluşturulduğunu düşünüyorum. Bizi hazır olda tutmak için yapılan bir yazım tekniği, kim anlatıyor acaba güvensizliği sizi okurken hem zorlayacak, hem de kendi yorumlarınız oluşacak. Bu da çok sesli bir yorum sağlayacak.

Kitabın olumsuz yanları şunlardı; tekrarlar, kurgudaki yavaşlık, çok seslilik, alışılmadık edebi tarz, Rüya'nın karakterinin basit çizimi, karmaşıklık, bilinç akışı.

Rüya bence kitapta "özlem" duygusunu, Galip "arayış" kavramını, Celal ise "bilgelik" kavramını temsil ediyordu. Kitap genel olarak labirent gibiydi, belki ben de bu labirentte kayboldum, bilemiyorum. Doğunun yazısı ile batının modernliği birbiri ile neticede kavuştu. Bunu görebildik. Amaç kitap bitince anlayacaksınız ki bulmak değil, aramak da değil, sadece yoldur. Yol da bizim en neticede içimizde var olana çıkarak aydınlanmadır.

“İnsan, başkasını taklit ederek kendini bulur.”

Kitaba puanım 8.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ali Bektaş ve Gün Yüzü kitabı incelemem

Ali Bektaş, bence edebiyat dünyasının gerçek bir neferi. Kendisi ile bilen iyi bilir ki güzel bir dostluğumuz ve bidünyakitap çatısı altında da ortak bir çalışma alanımız var. İncelemeyi şunu belirtmeliyim ki; ne yazar, ne de kitap bazında objektif düşünce dışında yazmayacağım, bunu incelemeyi okuyan okur dostlarımın bilmesini her şeyden evvel rica ederim. Kitap yazmanın değil, basmanın bile zor olduğu bir dönemde yayınevi açarak bence büyük bir cesaret önderi olarak da ben Ali Bektaş'ı hep yorumlamışımdır. Kitap dünyasına girenler aslında nahif olması gereken bu dünyada çok fazla torpil vs döndüğünü de bence iyi bilir. Benim istediğim oranda kitabın basılır, benim organize edeceğim sadece etkinliklere katılabilirsin, benim istediğim sene dolmadan başka yayınevine geçemessin, ikinci baskı problemleri, editöryel, kapak tasarımı ile ilgili problemler, baskıda kalitesizlikler, ilgisiz yayınevleri vs vs. Saymakla bitmez. Bu dünyanın kitap grubu kurduktan sonra bende çok merkezine oturm...

Ahmet Ümit - Yırtıcı Kuşlar Zamanı İncelemem

Ahmet Ümit'i artık herkes çok iyi tanıyor, o nedenle uzun uzun onu anlatmayacağım. Polisiye denilince bence açık ara ülke edebiyatımızın yetiştirdiği en önemli isim. Bu kitapta da bu kalitesini yine tatmin edici ölçüde ortaya koymuş. Daha önce Ahmet Ümit'in 2 kitabını okumuştum. Bunlar Kayıp Tanrılar Ülkesi ve Patasana kitapları idi. Bu iki kitabı daha çok sevdim. Bu kesin. Hatta kendimce doğal olarak Ahmet Ümit polisiyesi birbirine çok benzeyen iki kitap olduğu için yani tarihi ögelerin olduğu bir kurgu olduğundan dolayı bu şekilde hep sanırım yazıyor diye bende bir düşünce oluşmuştu. O iki kitapta ana kahramanlar Başkomiser Nevzat değildi. Nevzat, sonradan kitabın bir noktasında ortaya çıkan bir karakterdi. Ama bu kitapta kitap baştan sonra Nevzat'ın zihninin etrafında dönerek ve onun ben diliyle anlatmalarıyla şekillenerek ilerliyor. Benim okuduğum kitaplardan farkı sanırım bu ve tarihi ögeler idi. Ahmet Ümit'in mitoloji sevgisini ve merakını onu tanıyan ve kitapları...

Agatha Christie - Acı Kahve İncelemem

Acı Kahve aslında Agatha Christie'nin bir oyunudur. 1930 senesinde yazılmış ve sahnede uzun yıllar bu oyun oynanmıştır. Bu Agatha'nın ikinci büyük yükselişidir. Aynı zamanda da ilk yazdığı oyun senaryosudur. Roman versiyonu orijinal metin değildir. Yani okuduğumuz bu kitap Agatha'ya ait bir fikirdir. Cümleler ona ait değildir. Romanlaştırma, Avustralya doğumlu yazar ve klasik müzik eleştirmeni Charles Osborne tarafından yapılmıştır. Kısaca konusu şudur: Bir bilim adamı olan Sir Claud Amory atom patlayıcısı için bir formül geliştirmektedir ama bu formul çalınır. Tabii ki bu hırsızlığı çözecek kişi Agatha'nın her kitapta neredeyse olan Hercule Pairot'tan başkası değildir. Ev halkı şunlardan oluşuyor: Claud'un kız kardeşi Caroline, yeğeni Barbara, oğlu Richard, Richard'ın İtalyan karısı Lucia, sekreteri Edward Raynor ve Lucia'nın eski arkadaşı Dr. Carelli. Burada güzel bir oyun oynanır. Bir kahve siparişi edildiği esnada, Claud bu formülü çalan kişinin ışık...