Ana içeriğe atla

Alper Canıgüz - Kan ve Gül İncelemem


Alper Canıgüz, psikoloji mezunu bir genç olarak üniversiteyi bitirmiştir. Daha sonra bir yayınevinde çevirmenlik, bir üniversitede araştırma görevliliği, çeşitli şirketlerde de metin ve reklam yazarı olarak görev yapmıştır. Edebi dünyadaki yerini romanda bulduğu rahatlıkla dile getirebiliriz. Kara mizah konusunda çok başarılı bir isimdir. Abdürt komedi, dram, psikolojik arka plan gibi alanları da eserlerine yedirdiğini görmek mümkün. Sabit kahraman kullanmayı sever. Birçok eserlerinde bu kahramanları görmek mümkündür. Amcabey, Tahtakafa ve Kız Tevfik bunlardan bazılarıdır. Birçok kitabında psikoloji eğitimini kullanan Alper Canıgüz, şu an incelemesini yaptığım Kan ve Gül kitabında birazcık daha polisiye kurguyu ve fantastik anlatımı daha çok ön plana çıkarmıştır.

Kitaba geçecek olursak; ilk önce yazara çok saygı duyduğumu belirtmek isterim, övgüyü fazlası ile hak ediyor. Edebi türler arasında gezen sanki sıradışı bir kitap okuyorsunuz ve bundan gayet de başarılı bir şekilde çıkmayı başarmış.


Aziz isimli karakter kitabın baş kahramanı, eşi Nergis’ten boşanmış, küçük kızı Zeynep’e duyduğu derin sevgiyle hayata tutunan, İstanbul’da mütevazı bir hayat süren bir çevirmen olarak karşımıza çıkıyor. Bir gün kızının dans gösterisi için ceketini temizletmeye giderken eski bir üniversite arkadaşı olan Fulya ile karşılaşıyor. Fulya, Aziz’e geçmişten bir haber getiriyor: Üniversite yıllarında tiyatro grubundan Abdül isimli bir kişinin 1994 yılında faili meçhul bir cinayete kurban gittiğini konusunu anlatıyor.

Fulya’nın yönlendirmesiyle Aziz, “Kan ve Gül Kuru Temizleme” adlı dükkâna gidiyor. Burada dükkân sahibi İskender Doğan ile tanışıyor, İskender Doğan'u zaten hepiniz biliyorsunuz,kitapla aynı ismi taşıyan bu unutulmaz şarkının sahibi, hatta başkaca bilinen bir şarkısı da yok. Aziz daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde bir gösteriye giderken geçirdiği bir kaza sonucu, başına aldığı darbe ile 20 yıl öncesine, yani 1994 yılına döner.


1994 senesine gittiğinde de ana konusu Abdül isimli gencin ölümünü engellemek oluyor. Sonra da olaylar gelişiyor. Sadece bu konu değil tabii ki. Geçmişte düzeltmek istediği birçok konunun da varlığı kitabı eğlenceli ve merak uyandıran bir hale dönüştürüyor.

Kitap okurken size iki şey bir tokat gibi yüzünüze vuracak; gerçekten de geçmişe gidip geçmişteki şeyleri düzeltme fırsatı elinize verilse o düzeltmek istediğiniz şeylerin belki de hiç istemeyeceğiz neticeler doğuran şeyler olduğunu anladığınız anda yaşadığınız hayal kırıklığı ve pişmanlığı yani bu ağır duyguyu size hatırlatacak. Diğeri de yüzleşmenin değil de kabullenmenin bazen daha doğru seçim olabileceğini kitap bitince hissedeceksiniz.


Mizahi, zeki ve alaycı tavrını yazarın çok seveceksiniz. Felsefi ve psikolojik göndermeler sizi tatmin edecek. Bu kitapta bence dramatik ögeler can sıkıcı bir seviyede olsa da ön planda ve derin mesajlar çıkarmaya bizleri itiyor. Kitabın dili akıcı, ayrıca sesli dinlemek isteyenler içinde storytelde Yiğit Özşener gibi bir ustadan kitabı dinleyedebilirler.

Zaten cinayet çözümleme, polisiye ve gizem unsurları kitabın içine seni fazlası ile çekiyor. Ayrıca kitaptaki mekanlar, şarkılar, bazı özel durumlar 90 lar ruhunu bana tekrar yaşattı. 90 lar çocuğu olarak bu anlamda da çok sevdim bu kitabı.


Aziz'in doğruyu arama çabası, Nergis'in karakter yansıması muğlak bırakılmış hali ve Abdül'ün kitaptaki olayların çözülmesindeki anahtar rolü ile kitaptaki varlıklarını seveceksiniz ve sonuna kadar bu kitabı okumak isteyeceksiniz.

Kitaptaki asıl olay tabii ki bu arada polisiye ve cinayet çözmek değil. Ahlaksal bir çöküş, varoluşsal bir sancı, insanın hem kendi, hem de etrafındakilerin gerçekleri ile yüzleşmesi durumları kitabın temel amaçları olarak sıralanabilir. Yine aynı şekilde zamanda yolculuğun da ana nedeni bence bu zaten.


Eksikleri kesinlikle çok fazla önemli sorunun cevapsız kalması ve sonunun hızlı bir şekilde son bulması. Puanımı bu nedenlerle kıracağım.

Kitaba puanım 9.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ali Bektaş ve Gün Yüzü kitabı incelemem

Ali Bektaş, bence edebiyat dünyasının gerçek bir neferi. Kendisi ile bilen iyi bilir ki güzel bir dostluğumuz ve bidünyakitap çatısı altında da ortak bir çalışma alanımız var. İncelemeyi şunu belirtmeliyim ki; ne yazar, ne de kitap bazında objektif düşünce dışında yazmayacağım, bunu incelemeyi okuyan okur dostlarımın bilmesini her şeyden evvel rica ederim. Kitap yazmanın değil, basmanın bile zor olduğu bir dönemde yayınevi açarak bence büyük bir cesaret önderi olarak da ben Ali Bektaş'ı hep yorumlamışımdır. Kitap dünyasına girenler aslında nahif olması gereken bu dünyada çok fazla torpil vs döndüğünü de bence iyi bilir. Benim istediğim oranda kitabın basılır, benim organize edeceğim sadece etkinliklere katılabilirsin, benim istediğim sene dolmadan başka yayınevine geçemessin, ikinci baskı problemleri, editöryel, kapak tasarımı ile ilgili problemler, baskıda kalitesizlikler, ilgisiz yayınevleri vs vs. Saymakla bitmez. Bu dünyanın kitap grubu kurduktan sonra bende çok merkezine oturm...

Ahmet Ümit - Yırtıcı Kuşlar Zamanı İncelemem

Ahmet Ümit'i artık herkes çok iyi tanıyor, o nedenle uzun uzun onu anlatmayacağım. Polisiye denilince bence açık ara ülke edebiyatımızın yetiştirdiği en önemli isim. Bu kitapta da bu kalitesini yine tatmin edici ölçüde ortaya koymuş. Daha önce Ahmet Ümit'in 2 kitabını okumuştum. Bunlar Kayıp Tanrılar Ülkesi ve Patasana kitapları idi. Bu iki kitabı daha çok sevdim. Bu kesin. Hatta kendimce doğal olarak Ahmet Ümit polisiyesi birbirine çok benzeyen iki kitap olduğu için yani tarihi ögelerin olduğu bir kurgu olduğundan dolayı bu şekilde hep sanırım yazıyor diye bende bir düşünce oluşmuştu. O iki kitapta ana kahramanlar Başkomiser Nevzat değildi. Nevzat, sonradan kitabın bir noktasında ortaya çıkan bir karakterdi. Ama bu kitapta kitap baştan sonra Nevzat'ın zihninin etrafında dönerek ve onun ben diliyle anlatmalarıyla şekillenerek ilerliyor. Benim okuduğum kitaplardan farkı sanırım bu ve tarihi ögeler idi. Ahmet Ümit'in mitoloji sevgisini ve merakını onu tanıyan ve kitapları...

Agatha Christie - Acı Kahve İncelemem

Acı Kahve aslında Agatha Christie'nin bir oyunudur. 1930 senesinde yazılmış ve sahnede uzun yıllar bu oyun oynanmıştır. Bu Agatha'nın ikinci büyük yükselişidir. Aynı zamanda da ilk yazdığı oyun senaryosudur. Roman versiyonu orijinal metin değildir. Yani okuduğumuz bu kitap Agatha'ya ait bir fikirdir. Cümleler ona ait değildir. Romanlaştırma, Avustralya doğumlu yazar ve klasik müzik eleştirmeni Charles Osborne tarafından yapılmıştır. Kısaca konusu şudur: Bir bilim adamı olan Sir Claud Amory atom patlayıcısı için bir formül geliştirmektedir ama bu formul çalınır. Tabii ki bu hırsızlığı çözecek kişi Agatha'nın her kitapta neredeyse olan Hercule Pairot'tan başkası değildir. Ev halkı şunlardan oluşuyor: Claud'un kız kardeşi Caroline, yeğeni Barbara, oğlu Richard, Richard'ın İtalyan karısı Lucia, sekreteri Edward Raynor ve Lucia'nın eski arkadaşı Dr. Carelli. Burada güzel bir oyun oynanır. Bir kahve siparişi edildiği esnada, Claud bu formülü çalan kişinin ışık...