Ana içeriğe atla

Charlotte Perkins Gilman - Kadınlar Ülkesi İncelemem

Charlotte Perkins Gilman, önde gelen Amerikalı feminist, sosyolog, romancı, kısa hikâye, şiir ve kurmaca olmayan metinler yazarı ve sosyal reform eğitmeni olan bir yazardır. Feminizm konusunda kendi bulunduğu çağın çok ötesinde bir bakış açısına sahiptir, o nedenle bakış açısı günümüzde ütopik bir feminist olarak tanımlanmaktadır. Ailesine, akrabalarına ve dostlarına baktığımızda da bu altyapının nereden geldiğini görebilmekteyiz. Gilman'ın ailesindeki kadınlar, kadınların oy kullanması için çalışmalar yürüten bir topluluğun üyeleridir.

Anne ve babasından sevgi göremeden büyümüş olmasına rağmen ebeveynleri ona müthiş bir miras bırakmıştır: Okuma alışkanlığı ve kitaplarla kurulan dostluk. Ayrıca yazarımız sanatın ve bilimin neredeyse her dalı ile ilgiliydi.

Gilman'ın ölümü çok gariptir. Ölümcül hastalıklarda özellikle sıkı bir ötenazi savunucusu olarak bilinen yazarımız, kanser olduğunu öğrendikten kısa bir süre sonra kloroform alarak intihar etmiştir. Not olarak son yazısı şu şekildedir; "Kanser ile ölmektense kloroformu seçtim."

Kadınlar Ülkesi 1915 yılında tefrika edilmiş olsa da ülkemizde ilk baskısı 1970 senesinde olabilmiştir. Konusu kitabın kısaca şudur; üç Amerikalı genç adam(Biyolog Terry, Jeolog Jeff ve Sosyolog Van) toplumdan izole, sadece kadınlardan oluşan bir topluma rastlar. Bu toplum 2000 yıldır erkeklerden arındırılmış ve hatta savaştan, rekabetten, baskı ve cinsiyet ayrımcılığından uzaktır. Kurgu bu şekilde başlar, oluşturulan düzen erkeklerin ya da karşı cinsin toplumu çirkinleştirdiği ile ilgili bir ön düzen oluşturmuştur. Gilman'ın evlilikler yaptığı biliniyor, hatta sevdiği aşık olduğu adamlar da olmuş ama en çok sevdiği, huzur bulduğu ilişkinin hemcinsi ile yaşadığı bir ilişki olduğu araştırmalarda görünüyor, bu bakış açısını yani kendi hayatına da uygulamıştır, o nedenle Kadınlar Ülkesi kitabı aynı zamanda bir ütopyadan ziyade otobiyografik bir kitap olarak da değerlendirilebilir.

Kitapta doğumlar gerçekleşir, erkeklere ihtiyaç olmadan yetiştirilir ve bu toplu şekilde herkesin ortak faydası ile devam eder. Annelik doğal olarak kitabımızda kutsal bir kavram olarak görünür.

Kitapta ataerkil toplumunun ironik eleştirisini net bir şekilde görürsünüz. Yani bakın böyle olursa sınıfsal çatışma yok, savaş yok, dayanışma, sanat ve emek var gibi mesajları da bizlere iletir. Yoğun bir tarihin bakış açısının ilerisinde feminist duruş içerir.

Hikayede cinsellik yoktur, aseksüel bir düzen vardır. Cinselliğe de yine toplum ve sistem bozucu bir bakış açısı ile yaklaşılmıştır. Kitapta ayrıca bazı ırkçı yaklaşımlarda mevcut. Amerika'nın o dönemki mevcut etnik kökenlerinin yüksek çoğunluğu yok sayılmış ve beyaz ırk sadece kitapta bu sağlıklı ortamın olması için olmalı gibi bir toplum tasvir edilmiştir. Ayrıca günümüz feminist bakış açısı ile Gilman'ın ki çoğu noktada örtüşmez. Herkesin anne olması, bireysel zevklerden arınarak “kolektif anneliğe” yönelme, modern feminist özerklik düşüncesine ters gelebilir.

Mizah, idealizm ve sosyal eleştiriye bir arada kitapta yer vererek, ataerkil düzene keskin bir eleştirel tutum oluşturmuştur. Yine sert bir kapitalizm eleştirisi kitapta görmek mümkün. Toplumsal bir düzeni ve buna uyumu görürüz.


Kitap sonunda ülkede evliliklerin destekleniyor oluşu kitabın kendisi ile ters düşer. Kendi kendine yetiyor olma fikri bir anda boşa düşer. En büyük eksi puan da kitapta budur.

Kitaptaki erkeklerin özelliklerinde de aslında alt mesaj vardır. Birisi bencil, cinsel arzuları olan, kadın düşkünü, diğeri fazla romantik ve uysal, sonuncusu ise akılcı sosyolog olan anlatıcıdır.


Peki yazarımız bu kitabı hangi dönemde ve neden yazdı?

Gilman, bu kitabı Birinci Dalga Feminizm döneminde yazdı. O yıllardaki önemli kadın hareketleri:

• Oy hakkı

• Eğitim hakkı

• Çalışma yaşamına katılım gibi temel hedeflere odaklıydı.


Damızlık Kızın Öyküsü ve Mülksüzler gibi feminist diğer ütopyalarla kıyasladığımızda daha nahiftir. Annelik odaklı olması ve tek yönlülük olduğundan dolayı eleştirilebilir. Ama 1915 yılında yine bunu yapabiliyor oluşu da bir o kadar önem arz eder.

Kadınlar Ülkesi, feminist ütopya literatüründe önemli bir mihenk taşıdır. Dönemine göre cesur, günümüz feminist bakışına göre ise eksik yönleri var. İncelemen; hem yazarın dönemiyle hem de senin kişisel gözlemlerinle zenginleştirilirse çok etkileyici ve ufuk açıcı olacaktır. Dönemin toplumsal normlarını altüst eden bir “kadın yalnızlığı” kurgusu yaratırken, kendi döneminin sınırlı feminizmini de istemeden yansıtır.

Kitaba puanım 9.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ali Bektaş ve Gün Yüzü kitabı incelemem

Ali Bektaş, bence edebiyat dünyasının gerçek bir neferi. Kendisi ile bilen iyi bilir ki güzel bir dostluğumuz ve bidünyakitap çatısı altında da ortak bir çalışma alanımız var. İncelemeyi şunu belirtmeliyim ki; ne yazar, ne de kitap bazında objektif düşünce dışında yazmayacağım, bunu incelemeyi okuyan okur dostlarımın bilmesini her şeyden evvel rica ederim. Kitap yazmanın değil, basmanın bile zor olduğu bir dönemde yayınevi açarak bence büyük bir cesaret önderi olarak da ben Ali Bektaş'ı hep yorumlamışımdır. Kitap dünyasına girenler aslında nahif olması gereken bu dünyada çok fazla torpil vs döndüğünü de bence iyi bilir. Benim istediğim oranda kitabın basılır, benim organize edeceğim sadece etkinliklere katılabilirsin, benim istediğim sene dolmadan başka yayınevine geçemessin, ikinci baskı problemleri, editöryel, kapak tasarımı ile ilgili problemler, baskıda kalitesizlikler, ilgisiz yayınevleri vs vs. Saymakla bitmez. Bu dünyanın kitap grubu kurduktan sonra bende çok merkezine oturm...

Ahmet Ümit - Yırtıcı Kuşlar Zamanı İncelemem

Ahmet Ümit'i artık herkes çok iyi tanıyor, o nedenle uzun uzun onu anlatmayacağım. Polisiye denilince bence açık ara ülke edebiyatımızın yetiştirdiği en önemli isim. Bu kitapta da bu kalitesini yine tatmin edici ölçüde ortaya koymuş. Daha önce Ahmet Ümit'in 2 kitabını okumuştum. Bunlar Kayıp Tanrılar Ülkesi ve Patasana kitapları idi. Bu iki kitabı daha çok sevdim. Bu kesin. Hatta kendimce doğal olarak Ahmet Ümit polisiyesi birbirine çok benzeyen iki kitap olduğu için yani tarihi ögelerin olduğu bir kurgu olduğundan dolayı bu şekilde hep sanırım yazıyor diye bende bir düşünce oluşmuştu. O iki kitapta ana kahramanlar Başkomiser Nevzat değildi. Nevzat, sonradan kitabın bir noktasında ortaya çıkan bir karakterdi. Ama bu kitapta kitap baştan sonra Nevzat'ın zihninin etrafında dönerek ve onun ben diliyle anlatmalarıyla şekillenerek ilerliyor. Benim okuduğum kitaplardan farkı sanırım bu ve tarihi ögeler idi. Ahmet Ümit'in mitoloji sevgisini ve merakını onu tanıyan ve kitapları...

Agatha Christie - Acı Kahve İncelemem

Acı Kahve aslında Agatha Christie'nin bir oyunudur. 1930 senesinde yazılmış ve sahnede uzun yıllar bu oyun oynanmıştır. Bu Agatha'nın ikinci büyük yükselişidir. Aynı zamanda da ilk yazdığı oyun senaryosudur. Roman versiyonu orijinal metin değildir. Yani okuduğumuz bu kitap Agatha'ya ait bir fikirdir. Cümleler ona ait değildir. Romanlaştırma, Avustralya doğumlu yazar ve klasik müzik eleştirmeni Charles Osborne tarafından yapılmıştır. Kısaca konusu şudur: Bir bilim adamı olan Sir Claud Amory atom patlayıcısı için bir formül geliştirmektedir ama bu formul çalınır. Tabii ki bu hırsızlığı çözecek kişi Agatha'nın her kitapta neredeyse olan Hercule Pairot'tan başkası değildir. Ev halkı şunlardan oluşuyor: Claud'un kız kardeşi Caroline, yeğeni Barbara, oğlu Richard, Richard'ın İtalyan karısı Lucia, sekreteri Edward Raynor ve Lucia'nın eski arkadaşı Dr. Carelli. Burada güzel bir oyun oynanır. Bir kahve siparişi edildiği esnada, Claud bu formülü çalan kişinin ışık...