Ana içeriğe atla

Afşin Kum - Kübra incelemem

Afşin Kum ülkemizde kalitesi ya da başarısı tabii ki tartışılabilir birisi olsa da, yaptığı işte nadir bulunan kalemlerden olduğundan fazlası ile saygı duyulmayı hakeden birisi. Distopya türünde ülkemizde bir başkası daha var mı, şu an inanın anımsıyamıyorum. Afşin Kum Boğaziçi gibi çok önemli bir üniversiteden bilgisayar mühendisliği bölümünü bitirerek mezun olmuş. Zaten bu bilgisayar merakını ve bilgisini Kübra kitabında görüyorsunuz.

Adını iki Netflix yapımı olan Sıcak Kafa ve Kübra kitaplarının dizi uyarlaması tüm Türkiye'ye duyurdu. Televizyon ve sinema bölümü ile ilgili de eğitimi olan yazar, başarısını bu yapımlarda göstermiş ve devam edeceğinden de şüphem yok.

Kendisi Afili Filintalardan olup, OT dergisinde de yazmaktadır. Afili Filintaların özgün kalemleri gerçekten çağdaş edebiyatımızda kıymetli. Konu bence aşırı beğenip beğenmeme konusu bu arada değil. Konu tamamen bu cüretkarlığa ve denenmeyene olan kendimce bir saygı diyebilirim.

Kübra kitabına gelecek olursak; kitap biraz önce de dediğim gibi denenmemiş kendi edebiyatımız nazarında bir eser. O yüzden iyi bir başlangıç eseri olarak bence değerlendirilmeli. Geçmişimizde Le Guin, Ray Bradbury gibi önemli distopik yazarlarımız olsaydı şu an daha farklı inceleme yapabilirdik belki bilemiyorum ama şu bir gerçek ki kendi kategorisinde ve altyapımızda olmayan bir şeyin denenmesi olarak yorumlayacağımızda bence bu kitap kaliteli bir eserdi.

Kitap aslında başlangıç bölümlerinde bir kahramanlık hikayesi düzeyinde ilerleyeceğini bizlere gösteriyor. Bir kaza yapan arabadan çocuk kurtarma mevzusu ile başlayan ve evet ben sanırım özel bir kişi olabilirim moduna giren baş karakterimiz Gökhan, soultouch adında uygulama indiyor ve bir anda kendisine bu uygulama sen farklısın, özelsin, başkasın minvalinde bir mesaj atıyor. Doğal olarak zaten hazır yakın zamanda da kahramanlık da yaptım diyen ana karakterimiz bir anda moda giriveriyor. Uygulamanın yaptıkları ana karakterimiz Gökhan'ı bir anda bana vahiy geliyor sanırım bana moduna sokuyor. Sadece şehrin ışıkları, caminin ışığının sadece aydınlık kalması gibi alametler değil, bazı şeyleri biliyor oluşu da bir anda Gökhan'ı tamam ben seçilmiş kişiyim olarak adlandırmasına yetiyor da artıyor.

Peki Kübra kim derseniz? Bu uygulamada konuştuğu yani vahiyleri bir telefon uygulamasından verdiğine inandığı kişi Kübra. Kübra'nın biliyorsunuz kelime anlamı da büyüklük, yücelik. O nedenle Arapça bu ismin kullanılması bence doğru olmuş. Ama şunu da söylemek istiyorum. Ya arkadaş kadın isimlerinden dizi, kitap, film yapma furyası ne zaman son bulacak? Bu konu cidden sıkmaya başladı beni.

Kitabın ilk sayfalarında acaba gerçekten bir peygamberlik mevzusu mu bu, ya da vahiy mi geliyor cidden şeklinde ilerlerken konu bir anda başka bir yere bağlanıyor. Bu kısımdan bahsetmeyeceğim ama o kısım çok havada. Altyapısı olmayan ve sırf böyle olsun diye girilen bir kurgu gibi. Kitap havada kala kala da zaten bitiyor. Keşke hep vahiy konusu olarak ilerlese idi de diyorsunuz.

Kitaptan alınacak en önemli mesaj şu; insanları peşine katarak ilerlemek aslında çok kolay. İnsanları dini, manevi duygularını sömürerek kandırmak çok kolay. Körü körüne peşine takılan ve bu yolda kaybolan canlar görüyoruz. Hem de yoktan yere. Hırsların, egoların insanları uçuruma sürüklemesi de yine cabası. İnsanımız cidden çok cahil ve sanki distopik bir dünyada değil. Gerçek bir kurguda gibi ilerlediğiniz anlar da oluyor bu süreçte. Çünkü günümüz kafa yapılarına çok uygun.

Mahalleliyi sadece erkekler üzerinden toplaması kısmını anlayamadım, kız arkadaşı, annesi, kız kardeşi hariç sanki mahallede kadın yok gibi takılıyorlar. Yine aynı şekilde çocuklar da yok. Bunu neden böyle yazmış kendisine yakında söyleşi yaparken soracağım. Yine bir diğer mevzu sadece ışıklar şehirde gitti diye onlarca insan peşine takıldı onu da anlamadım. Bir de adam madem yeni peygamber oldu sadece yerel halk neden peşine takıldı. Çok fazla soru işareti olan kısımla kitap ilerledi.

Kurguda felsefi, dini, toplumsal olaylar, polis halk olayları, siyasi baskı konularıyla ilerliyorken yine bazı mantık hataları bizi karşılıyor. Bunlar; neden koskaca yeni peygamber halı sahada ürün stoğu yapıyor, neden halı sahada vurulduğu gömlek sergileniyor, neden dünya ülkeleri bu konuyu hiç önemsemiyor, neden basın ve sosyal medya yeterince konuyu abartmıyor, neden bu adam madem bu kadar büyük kolay ulaşılabilir, neden kendisi görünmez gibi birden istediği yerde bitebiliyor, bir anda polisin, bakanın karşısına rahat bir şekilde çıkabiliyor. Dediğim gibi mantıklı yerler kurguda olduğu gibi, biz yerel modda ilerleyelim, daha ilerisi olmasın tarzında bir hayal gücü de bizi rahatsız etmiyor değil.


Kitapta en sevdiğim kısımlardan birisi de yan karakter ve onların hikayesinin derinliği idi. Polis, polisin ailesi, Gökhan, Gökhan'ın ailesi, kız kardeşi, onun, sevgilisi, eşi, eşinin babası, bakan, teknoloji ekibi, mahalleli derken baya bir hikayeye giriyoruz. Kitabın en hoş ikinci tarafı da sonuna kadar okuma isteği. Çünkü kitapta olaylar sonuna kadar merak uyandırıyor ve düğüm sonunda çözülüyor. Yine önermesi olan bir kitap olması hasebiyle de benden tam puan aldı. Hayal gücü sadece yazarın dar. Bunu söyleyebilir. Yerel halk kitabı gibiydi. Keşke ulusal hatta dünyayı etkileyecek bir kurguya dönüştürse idi.

Bir diğer mevzuda konuşulması gereken bence sen farklısın mesajı mevzusu. Kim farklı olmak istemez ki bu dünyada? Herkes ister. Önemli olan o farklılık konusunun içi dolu mu? Herkes biricik evet bu doğru. Ama kendi içinde biricik. Peki farklı mı? Burada ilk atılan bu mesaj bence bir zeka örneği yazar için. Gökhan bence farklı değil, askerde yaptığı olayı zaten yazar bu nedenle kitaba eklemiş. O sıradan hatta korkak bir karakter. O bir kahraman olamaz sevgili okuyucu diyebilmek için eklenen bir detay. Ama farklı olmaya inanma aslında bu kitapta Gökhan'ın sonunu hazırlıyor. Yazar aslında kimse çokta farklı değil, sadece dünya kendini farklı sananlarla dolu diyor belki de bize.

Kitap genel anlamı ile okunur bir kitaptı. Çünkü kurguda yoğun mantık hataları sizi sıkmadı. İki farklı kurgu dünyası vardı. İlk kurgu dünyası dini, ikincisi teknolojikti. Hatta günümüz yapay zeka mevzuları hatta bu konuyla ilgili skandallara da benzer bir konu da vardı. Birinci kısım geçmiş mağduriyetlerimize, sanki ikinci kısım gelecek kaygılarımıza bir gönderme gibiydi.

Afşin Kum ile yakında tanışacağız. Kitaba puanım 8.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ali Bektaş ve Gün Yüzü kitabı incelemem

Ali Bektaş, bence edebiyat dünyasının gerçek bir neferi. Kendisi ile bilen iyi bilir ki güzel bir dostluğumuz ve bidünyakitap çatısı altında da ortak bir çalışma alanımız var. İncelemeyi şunu belirtmeliyim ki; ne yazar, ne de kitap bazında objektif düşünce dışında yazmayacağım, bunu incelemeyi okuyan okur dostlarımın bilmesini her şeyden evvel rica ederim. Kitap yazmanın değil, basmanın bile zor olduğu bir dönemde yayınevi açarak bence büyük bir cesaret önderi olarak da ben Ali Bektaş'ı hep yorumlamışımdır. Kitap dünyasına girenler aslında nahif olması gereken bu dünyada çok fazla torpil vs döndüğünü de bence iyi bilir. Benim istediğim oranda kitabın basılır, benim organize edeceğim sadece etkinliklere katılabilirsin, benim istediğim sene dolmadan başka yayınevine geçemessin, ikinci baskı problemleri, editöryel, kapak tasarımı ile ilgili problemler, baskıda kalitesizlikler, ilgisiz yayınevleri vs vs. Saymakla bitmez. Bu dünyanın kitap grubu kurduktan sonra bende çok merkezine oturm...

Ahmet Ümit - Yırtıcı Kuşlar Zamanı İncelemem

Ahmet Ümit'i artık herkes çok iyi tanıyor, o nedenle uzun uzun onu anlatmayacağım. Polisiye denilince bence açık ara ülke edebiyatımızın yetiştirdiği en önemli isim. Bu kitapta da bu kalitesini yine tatmin edici ölçüde ortaya koymuş. Daha önce Ahmet Ümit'in 2 kitabını okumuştum. Bunlar Kayıp Tanrılar Ülkesi ve Patasana kitapları idi. Bu iki kitabı daha çok sevdim. Bu kesin. Hatta kendimce doğal olarak Ahmet Ümit polisiyesi birbirine çok benzeyen iki kitap olduğu için yani tarihi ögelerin olduğu bir kurgu olduğundan dolayı bu şekilde hep sanırım yazıyor diye bende bir düşünce oluşmuştu. O iki kitapta ana kahramanlar Başkomiser Nevzat değildi. Nevzat, sonradan kitabın bir noktasında ortaya çıkan bir karakterdi. Ama bu kitapta kitap baştan sonra Nevzat'ın zihninin etrafında dönerek ve onun ben diliyle anlatmalarıyla şekillenerek ilerliyor. Benim okuduğum kitaplardan farkı sanırım bu ve tarihi ögeler idi. Ahmet Ümit'in mitoloji sevgisini ve merakını onu tanıyan ve kitapları...

Agatha Christie - Acı Kahve İncelemem

Acı Kahve aslında Agatha Christie'nin bir oyunudur. 1930 senesinde yazılmış ve sahnede uzun yıllar bu oyun oynanmıştır. Bu Agatha'nın ikinci büyük yükselişidir. Aynı zamanda da ilk yazdığı oyun senaryosudur. Roman versiyonu orijinal metin değildir. Yani okuduğumuz bu kitap Agatha'ya ait bir fikirdir. Cümleler ona ait değildir. Romanlaştırma, Avustralya doğumlu yazar ve klasik müzik eleştirmeni Charles Osborne tarafından yapılmıştır. Kısaca konusu şudur: Bir bilim adamı olan Sir Claud Amory atom patlayıcısı için bir formül geliştirmektedir ama bu formul çalınır. Tabii ki bu hırsızlığı çözecek kişi Agatha'nın her kitapta neredeyse olan Hercule Pairot'tan başkası değildir. Ev halkı şunlardan oluşuyor: Claud'un kız kardeşi Caroline, yeğeni Barbara, oğlu Richard, Richard'ın İtalyan karısı Lucia, sekreteri Edward Raynor ve Lucia'nın eski arkadaşı Dr. Carelli. Burada güzel bir oyun oynanır. Bir kahve siparişi edildiği esnada, Claud bu formülü çalan kişinin ışık...