Sinan Akyüz, gazetecilik mezunudur. Fotoğrafçılık ile de yakından ilgilidir. Moda çekimleri ve portre çekimleri yapan Sinan Akyüz, son 25 senesini kitap dünyasına vermiştir. Bu konuda da çok başarılı olduğunu söylemek bence mümkün. Çok derinlemesine edebi bir metinden ziyade konuya ve kurguya odaklı kitaplar yazan yazarımız, konu seçimi ve duyguyu verme konusunda çok başarılıdır. Özellikle de şu an incelemesini yaptığım İncir Kuşları kitabı ile tüm Türkiye'yi ağlatmayı başarmıştır. Umarım bu eşsiz eserin filmi de ilerleyen süreçte yapılır. Çok iyi bir filmi olacağını ve unutulmaz etkiler bırakacağını kendimce düşünüyorum.
Sinan Akyüz eserlerini roman, öykü ve deneme türlerinde kaleme almıştır. Aynı zamanda Takvim ve Sabah gibi gazetelerde köşe yazarlığı yaparak çalışmalarına devam da etmektedir.
İncir Kuşları kitabına gelecek olursak; kitap, gerçek bir hikayeden yola çıkarak bizleri etkilemeyi başarıyor. Tüm dünyanın zamanında seyirci olarak kaldığı Boşnak Katliamını konu alıyor. Daha doğrusu bu katliamı başka bir pencereden ele alıyor. Bir aşkın penceresinden.
Sueda, teyzesinin yanında piano alanında konservatuar okuyan bir kız. Tarık adındaki delikanlıyı Profesör Duşanka'nın odasından çıkarken görünce birden bir aşk hikayesi oluşuveriyor. Vukadin adındaki delikanlı da Sueda kızımıza aşık ama Sueda'nın gözü Tarık'tan başka kimseyi görmüyor ve Vukadin'i bir şekilde red ediyor. Vukadin bu red edilme mevzusu sonucunda hırslanıyor ve asker olmaya karar veriyor. Bu aslında kitabın en temel dönün noktası diyebiliriz. Bu konuların neticesinde olaylar gelişiyor ve devamında da konunun ana hattı olan Boşnak-Sırp Savaşı başlıyor, ya da aslında herkesin bildiği ismiyle Boşnak Soykırımı(katliamı) başlıyor da diyebiliriz.
Soykırım(Katliam) 1992-1995 yılları arasında Bosna Savaşı sırasında özellikle Sırplar tarafından Boşnaklara karşı Bosna-Hersek Cumhuriyeti (bugünkü Bosna ve Hersek) topraklarında yapılmış ama bu terim, hukuksal bir kavram olarak daha çok Srebrenitsa ve Jepa katliamları için daha sık kullanılmakta.
Savaşla ilgili bazı ek bilgiler vermek istiyorum; Hollanda, Boşnakların yanında güvenli bölge oluştursun diyerek görevlendirdiği askerler Sırp askerlerine tam 8 bin Boşnak vatandaşını teslim etmiş ve infaz edilmesini sağlamıştır. Buna Birleşmiş Milletlerinde göz yumduğu hatta, alkol alarak bu kararlarını kutladıklarını da bilmekte fayda var. Yine bir grup Yunan halkında sivil gönüllü Boşnakların katledilmesini Sırplarla bir olup sağlamıştır. Fransa, Sırplara lojistik ve istihbarat sağlamıştır. Boşnaklar için yardım amaçlı kampanyalar, araştırmalar sonucunda Boşnaklara ulaşmadığı anlaşılmıştır.(Ülkemizin de desteğinin gitmediği ile ilgili birçok haber mevcuttur.) Öldürülenlerle ilgili kimsenin yakını tazminat alamamıştır, Sırp Hükümetinin yargılamalarda suçsuz olduğuna karar verilmiştir, soykırım bireysel olarak birkaç Sırp Komutanına yıkılmıştır. Yıllar sonra hatta Miladiç, AB üyeliği ön koşulu tarafından yargıya teslim edilmiş ve yargılanıp ömür boyu hapse atılmıştır. NATO, AB ve ABD katliam sonuna kadar sessiz kalmıştır. Katliamdan sonra müdahil olmuşlardır.
Kitaba geri dönecek olursam; Alexandra Cavelius'un Leyla isimli kitabından çok fazla benzerlikler ve izler gördüm. O da yine Boşnak kızının işkencelerle geçen hikayesi idi. Tarz olarak çok benzer geldi. Sinan Akyüz ile Alfa yayın standında tanışma fırsatı buldum. Nisan ayında söyleşi yapacağız, bu kitaptan bir etkilenme olmuş olabilir mi diye kendisine soracağım. Sueda ve Leyla sanki aynı kızlar gibi. O derece benziyor hikaye ve kurgunun ilerleyişi.
Kitapta Sueda'nın çok iyi çaldığı piano sahnesi, mektupların verilme sahnesi, aşk yoğunluğu, gerçek hikaye ile kurgunun bütünleşmesi, psikolojik unsurlar kitaba çok fazla şey katmış ve belirttiğim sahneler bizi etkilemeyi ve içimizi titretmeyi başarmıştır . Unutulmaz bir eser haline getirmiştir. Özellikle duygusal dönemde olanlar bence kitabı okumasınlar, cidden salya sümük hale getirir sizi, böyle bir kitap. Zaten biraz önce belirttiğim gibi Leyla kitabı da yine aynı şekilde bir etki bırakmıştı ve içerik olarak unutulmazlara benim adıma kendi ismini yazdırmayı başarmıştı.
Kitap, savaşın acımasızlığı gözler önüne seriyor. Savaş bitiyor ama o acılar asla dinmiyor. Boşnak Katliamını bu kitapla vesile ömrümüzün sonuna kadar asla unutmamalıyız. Hem Müslüman olarak, hem de güçsüz ülkeye dünyasının sessiz kalması olarak günümüzde de benzer acılar zaten yaşanıyor. Bu da ders çıkarmadığımızı da zaten gösteriyor. Ama dünya tarihindeki bu kara lekeyi tekrar yaşanmaması adına gelecek nesile anlatmalı ve önemli dersler de kesinlikle çıkarabilmeliyiz. Özellikle bu ders çıkarma konularında Japonlara bayılıyorum. Anlatmalıyız ki unutulmasın.
Kitap, akıcı, sürükleyici, fazlaca yıkıcı ve belirttiğim gibi tarihi gerçek hikaye üzerinden oluşan bir kurguyla şekilleniyor ve ilerliyor. Aşk olduğu kadar, aşkına karşılık bulamayanın nefreti de kitapta mevcut. Bu hikayede yüz kızartıcı, mide bulandırıcı birçok gerçeği bulacaksınız. Eziyet, tecavüz, katliam, soykırım. Aklınıza gelebilecek bütün iğrenç savaş suçları mevcut. Bazı yerlerinde kitabı sinirlenip bırakabilirsiniz ama sonunu kesinlikle getirin de derim. Bu inceleme vesilesi ile Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç anmak ve Boşnak şehitlerini yad etmek isterim. Normal şartlarda bu kitaba 10 puan verirdim ama Leyla kitabına aşırı benzediği için 9 puan vereceğim.
Yorumlar
Yorum Gönder