Ana içeriğe atla

Clarissa Pinkola Estes - Kurtlarla Koşan Kadınlar İncelemem

Estes, Meksikalı bir aileden gelen Amerikalı bir yazardır. Macar bir göçmen aile onu büyütmüştür. Psikoloji dünyasındaki en önemli isimlerden analitik psikolojinin de babası olan İsviçreli psikiyatrist , psikoterapist ve psikolog olan Jung'un bakış açısı ile kendini edebi, psikoloji dünyasına atmıştır.

Kültürel ve kabile gruplarındaki sosyal ve psikolojik yansımaların incelenmesi üzerine etnoklinik psikoloji alanında doktora yapmıştır. Ruhun yolculuğu hakkında birçok kitabın da yazarıdır. Ama şu anda incelemesini yaptığım kitap onu bambaşka seviyelere getirmiştir ve adını tüm dünyaya duyurmuştur.

Yine hayatının ilerleyen dönemlerinde bir hastanede çalışmaya başlamış ve burada kollarını ve bacaklarını kaybetmiş, quadrapleji ile yaşayan I. Dünya Savaşı, II. Dünya Savaşı, Kore ve Vietnam Savaşı askerlerinin tedavisinde önemli görevler almıştır. Bu ortamda ciddi analizler yapma fırsatı da bulmuştur. Yine bu analizlerini ağır yaralı çocukların yanı sıra savaş şoku geçiren gaziler, onların aileleri ve cezaevindeki mahkumlarla birlikte de pekiştirmiştir. Analiz yeteneğinin çok gelişmiş olduğunu belirtmekte fayda vardır.

Estes, Keeper of the Lore Ödülü'nün, Gradiva Ödülü'nün, Katolik Basın Derneği ödülünün, Yılın Kitabı Onur Ödülü'nün, Amerikan Kitapçılar Derneği'nin ve Colorado Yazarlar Birliği Ödülü'nün sahibi oldu. Washington DC'deki Meksika Amerikan Kadın Vakfı'ndan "Türünün İlk Örneği" olan Las Primeras Ödülü'nü aldı. Uluslararası alanda etkili kadınları tanıyan Colorado Kadınlar Onur Listesi'ne 2006 yılında girdi . Estes, Sosyal Adalet için Başkanlık Madalyası'nın da yine sahibidir.

Dilimize çevrilen 3 kitabı olan yazarın normalde 7 kitabı, 20 nin üzerinde de psikolojik alanda önemi de olan ses kayıtları vardır.

Kurtlarla Koşan Kadınlar tamı tamına 3 sene en çok satan New York Times Bestseller olarak büyük bir başarı elde etmiş bir eserdir. Bunu başarabilen ilk Meksikalıdır. Bu rakam o yıllarda da rekordur. Yaklaşık 3 milyon kişinin okuduğu bugüne kadar varsayılmaktadır. 1992 de yazılmıştır.

Kitap aslında yukarıda hayatını anlatırken belirttiğim gibi bir ses kaydıdır. Bazı ses kayıtları için yayınevleri, bazı ses kayıtları içinde kendisi başvuruda bulunmuştur. Kurtlarla Koşan Kadınlar'ın yayınevi başvurusu ile oluştuğu bilinmektedir.

Kitapta basılan öyküler, ailesinin, seyahatlerinde tanıştığı insanların veya hastalarının çalışmalarının bir parçası olarak kendisine verdiği öyküler, masallar ve mitlerdir. Yukarıda zaten belirtmiştim çok fazla çeşit insanla çalıştığını ve analizlerinin ne kadar kaliteli olduğunu.


Yazar, yazıtlarını yaşam döngüleri ve şifa biçimleri hakkında bilgi aktarmanın bir yolu olarak ve ayrıca insanları iyileştirmek ve onlara yardım etmek için kullanılabilecek sanat biçimleri olarak görmektedir. Bunu da kitapta uzun uzun anlatmıştır.

Kitap kadın arketipinin derinliklerine iniyor ve ilke çağlardan başlayarak bunu bizlere anlatıyor. Vahşi kadın arketipi ile kitaba giriş yapan yazar, bunun içgüdüselliğine değiniyor. Yani derinlerde bulunan bir neyin, ne zaman, nasıl olacağını bilebilme durumu olarak anlatır. Bu kısımda geçmiş kadın ve günümüze gelen kadın kıyaslaması da yapmak mümkün. Biliyorsunuz Avrupa'nın en mühim ülkelerinde bile kadınlar 1800 1900 lu yıllara kadar 2.sınıf insan muamelesi gördü. Hatta dünya edebiyatının en önemli kadın yazarlarının çoğu biliyorsunuz erkek isimleri ile kitap bastırmak zorunda kaldı. Bu konu hala birçok ülkede devam ediyor.

Cinsiyet eşitliğinde en kötü 10 ülke peki sırayla hangisi?

Yemen

Pakistan

Suriye

Çad

İran

Mali

Suudi Arabistan

Lübnan

Fas

Ürdün

En iyi ülkeler peki sırayla hangisi?

İzlanda

Norveç

Finlandiya

Ruanda

İsveç

Nikaragua

Slovenya

İrlanda

Yeni Zelanda

Filipinler

Ülkemiz bu listeye neredeyse kötü olan listeden yer bulacakmış. 144 ülke üzerinde yapılan araştırmada ülkemiz 131. sırada. Yani listedeki Ürdün ile arasında sadece 4 ülke var. Daha gidilecek kısaca kendi adımıza çok yol var.

Peki neden kurtlar ve kadınlar? İki tür doğaları, araştırıcılıkları, büyük bir dayanıklılık ve güce sahip olmaları bakımından yakın akrabadırlar. Sezgileri çok güçlüdür; yavruları, eşleri ve sürüleriyle yoğun bir biçimde ilgilenirler. Sürekli değişen koşullara uyum sağlamakta deneyimlidirler; tuttuklarını koparmalarının yanında çok da cesurdurlar. Yina mağduriyetleri de benzerdir. Daha az değer görmeleri gibi. Kurtlar da kadınlar da kendilerini yanlış anlayanlar tarafından yok edildi demiştir yazarımız Estes. Yine vahşi dünya ile ilgili ilkel dönemi de zaten anlattığından da kurtlar iyi bir isim seçimi olmuştur.

Kitaba dönecek olursak; masal dünyası ile ilerler. Hepsinden bu bölümlerin bahsedemeyeceğim. Masalların bilindiği üzere geçmişimizi öğrenme aşamasında çok önemli bir yeri vardır. Mitler gibi onlar da bizim için yol göstericidir. İşte bu masallardan vahşi kadınları görebilir, geçmiş köklerimize kolaylıkla inebiliriz. Yazar, o altyapıda olan vahşi kadını rutin hayatımızın döngüsünde kolaylıkla görebilirsiniz diyor. İçgüdüler hep bir yerlerdedir, hep oradadır, sonsuz bir özlemdir. Altyapıyı ve genlerimizi asla değiştiremezsiniz mesajı veriyor. Aslında atalarınız neler yaptı, siz de yaparsınız mesajı.


Bu vahşi kadın yine ülke ülke farklılıklar göstermiş ve karşımıza değişkenlikler göstererek çıkmıştır. Yazar kitapta bunların örneğini de veriyor. Burada içindeki rehberle olan iletişimden bahsediyor Estes ve bu teması kaybetmek neşeyi ve ilhamı kaybetmeyi sağlar. Bütün basitlik ve psikolojik olumsuzlukların altyapısında da bunun saklı olduğunu savunur. Sıradan ortamlar, basit hayatlar sizi o altyapınızda gizli olan vahşi kadına götürür, o nedenle gelişmeye devam edin diyor ki, bu bence tüm insanlar için geçerli. Gelişim durduğu anda sıradanlık artar. Bu da kaliteyi, özgür olmamayı, psikoloji, sıradanlığı, basitliği olumsuz ankamda etkileyen bir unsur olur.

Vahşi Kadın, kadınlar ile ortak, onlara lider, rol model, öğretici olarak hizmet edebilir. Bir kadının bilmesi gereken o ilacı bünyesinde taşır. İçgüdüsel doğayla birlikte olmak, içten bir hareket etmek anlamına gelir. Eski yaralar ve tutkular, bir kadının içgüdüsel doğaya geri dönüş yolunu bulabileceği kapılardır diyerek de anlatıma yazarımız devam ediyor.

Kitabımızdaki ilk hikaye , çölde yaşayan ve kemik toplayan La Loba hakkındadır .Bu bolümde bizlere, ölü fikirlerin ve güçlerin ruh sesini kullanarak diriltilebileceğini öğretir. Bunu yapmak için, bir kadının derin bir sevgi durumuna girmesi ve o kaynakla konuşması gerekir. Kemikleri toplamak, dans etmek, sanat yapmak gibi yaratıcı bir iş yapmak demektir.

Bilge Vasalisa hikayesi yine kitaptaki özel bir hikayeydi. Bu hikayeden kendi sınırlarını aşan, başkalaşan, ailesine en temelinde benzemeyen, savaşan, özel bir kişiyi görebilirsiniz. Bildiğiniz üzere kişiler her ne kadar onlara isyan etseler de ailesine çok benzerler. İstediğin şeyi yapabilmek için aile ortamından çıkan birisinin hikayesi olarak da yorumlanabilir. Bu hikayede iyi bir anne modeli var. Ama iyi anne modeli bizi doğaya bildiğiniz üzere hazırlamaz, hayat çünkü acımasızlıkla doludur. O nedenle her şeyin iyi olduğu bir aile ortamı da kusursuz bir bireyin yetişmesi için de doğru bir ortam olmayadabilir. Bu hikayede bu mesajı alabilirsiniz.


Çirkin ördek ve kuğu hikayesi gülümsetti bu arada. Böyle özel kitapta bildik bir masal görmek hoşuma gitti. Bu hikayede kendini ait olduğun yer için geliştir, huzur oradadır mesajı çıkarmak doğru olacaktır.

Bir diğer hikayesinde, Charles Perrault'ın ünlü masalı Mavi Sakal'dan bahseder. Hikaye kısaca bizlere karılarını öldürme alışkanlığı olan zengin bir adamın ve şimdiki eşinin seleflerinin kaderinden kaçınma girişimini anlatır. Perrault'un bu hikayesinden Estes çok etkilenir ve kadınlar altyapısında bulunan bu avcı yapıyı araştırmak ister. Aynı zamanda da her şeyi bilmeden detaylı bir şekilde rahat bir hayat yaşamanın zorluğundan da bahsetmek bu hikayede lazım. Çünkü evin gizemli odasına girme isteği o hikayedeki kadının rahatlamasını ve aydınlanmasını sağlayacak bir unsur. Merak ve karanlığı çözme arzusu bizi bir adım ileriye taşır.

Yine bu hikayede başka bir mesaj daha vardır. Özellikle gençken bu dönemki saflıklar, fazla duygu odaklı düşünme veya arzular nedeniyle insanlar tehlikeyi rahat bir biçimde göremez. Bu nedenle, birinin görünüşü, çekiciliği ve zenginliği tarafından kolayca ele geçirilir. Bu kısımdan da konu yine değerlendirebilmeli. Burada saf kadın avlanır, vahşi avcı kadın o olumsuz ışığı görürse o ışığı bile yok eder mesajı da almak pek tabii doğal.

Yani masallardan, mitlerden teori üretme bana fazlası ile gerçeklikten uzak bir görüntü oluşturdu. Kadındaki doluluk fazla olduğu için ve bilen, kendini geliştirmiş birisi olduğu için yazdıkları saçmalama seviyesine tabii ki de çok uzaktı. Ama bende bazı kısımlar havada kaldı. Kitap aşırı ağır bir kitaptı. Hızlıca bitecek kitaplardan değildi. Ama uzun zamana yayılırsa da bazı yerlerde kopmalar olabilecek da aynı zamanda bir eserdi. Yine kitap fazla içimize odaklanmış ve toplum yani dış reel dünyayı göz ardı etmiş bir kitap gibi de geldi bana. Bundan da bu genel değerlendirme kısmında bahsetmiş olayım.


Kurtlarla koşan kadınları bence bütün kadınlar okumalı. Özellikle bunu çok isterim. Feminist duyguları alevlendirecek ve kendini güçlü hissettirecek bir kitap. O nedenle ilaç gibi gelecektir kadınlarımıza. Bu kitabı bence bütün kadınlar net bir şekilde sevecekler de. İçinizdeki o altyapı ve esas kadını bulmanızı sağlatacak bir kitap. Erkeklerin aldığı ile de kadınların aldığı da tabii aynı olmayacak. En çok çıkaracakları mesaj da belki şu olacak; birileri sizi eleştiriyorsa, demek ki doğru yoldasınız, aynen devam :) Çünkü eleştiri riskinin olduğu bir yolda bir adım atmak bile istemeyeceksinizdir.

Jung etkisi ayrıca barizdi. O nedenle Jung okumalarını kitaptan evvel yapmanız bence daha iyi olacaktır. Özellikle kitabın ana mevzusu olan arketip konusu ile alakalı Dört Arketip kitabını okumanızda fayda var. Kitabı okurken şunu söylemekte fsyda var; Masalcı Kadın Jung okuyor gibi hissettim. Genel anlamda kitap sıkmadı. Zeki ve kendini geliştirmiş insanları dinlemek zaten sıkıyorsa kendini oturup eleştirmelisin öncelikle. Ben yeterli değilim sanırım diyerek.

Kitaba puanım 9.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ali Bektaş ve Gün Yüzü kitabı incelemem

Ali Bektaş, bence edebiyat dünyasının gerçek bir neferi. Kendisi ile bilen iyi bilir ki güzel bir dostluğumuz ve bidünyakitap çatısı altında da ortak bir çalışma alanımız var. İncelemeyi şunu belirtmeliyim ki; ne yazar, ne de kitap bazında objektif düşünce dışında yazmayacağım, bunu incelemeyi okuyan okur dostlarımın bilmesini her şeyden evvel rica ederim. Kitap yazmanın değil, basmanın bile zor olduğu bir dönemde yayınevi açarak bence büyük bir cesaret önderi olarak da ben Ali Bektaş'ı hep yorumlamışımdır. Kitap dünyasına girenler aslında nahif olması gereken bu dünyada çok fazla torpil vs döndüğünü de bence iyi bilir. Benim istediğim oranda kitabın basılır, benim organize edeceğim sadece etkinliklere katılabilirsin, benim istediğim sene dolmadan başka yayınevine geçemessin, ikinci baskı problemleri, editöryel, kapak tasarımı ile ilgili problemler, baskıda kalitesizlikler, ilgisiz yayınevleri vs vs. Saymakla bitmez. Bu dünyanın kitap grubu kurduktan sonra bende çok merkezine oturm...

Ahmet Ümit - Yırtıcı Kuşlar Zamanı İncelemem

Ahmet Ümit'i artık herkes çok iyi tanıyor, o nedenle uzun uzun onu anlatmayacağım. Polisiye denilince bence açık ara ülke edebiyatımızın yetiştirdiği en önemli isim. Bu kitapta da bu kalitesini yine tatmin edici ölçüde ortaya koymuş. Daha önce Ahmet Ümit'in 2 kitabını okumuştum. Bunlar Kayıp Tanrılar Ülkesi ve Patasana kitapları idi. Bu iki kitabı daha çok sevdim. Bu kesin. Hatta kendimce doğal olarak Ahmet Ümit polisiyesi birbirine çok benzeyen iki kitap olduğu için yani tarihi ögelerin olduğu bir kurgu olduğundan dolayı bu şekilde hep sanırım yazıyor diye bende bir düşünce oluşmuştu. O iki kitapta ana kahramanlar Başkomiser Nevzat değildi. Nevzat, sonradan kitabın bir noktasında ortaya çıkan bir karakterdi. Ama bu kitapta kitap baştan sonra Nevzat'ın zihninin etrafında dönerek ve onun ben diliyle anlatmalarıyla şekillenerek ilerliyor. Benim okuduğum kitaplardan farkı sanırım bu ve tarihi ögeler idi. Ahmet Ümit'in mitoloji sevgisini ve merakını onu tanıyan ve kitapları...

Agatha Christie - Acı Kahve İncelemem

Acı Kahve aslında Agatha Christie'nin bir oyunudur. 1930 senesinde yazılmış ve sahnede uzun yıllar bu oyun oynanmıştır. Bu Agatha'nın ikinci büyük yükselişidir. Aynı zamanda da ilk yazdığı oyun senaryosudur. Roman versiyonu orijinal metin değildir. Yani okuduğumuz bu kitap Agatha'ya ait bir fikirdir. Cümleler ona ait değildir. Romanlaştırma, Avustralya doğumlu yazar ve klasik müzik eleştirmeni Charles Osborne tarafından yapılmıştır. Kısaca konusu şudur: Bir bilim adamı olan Sir Claud Amory atom patlayıcısı için bir formül geliştirmektedir ama bu formul çalınır. Tabii ki bu hırsızlığı çözecek kişi Agatha'nın her kitapta neredeyse olan Hercule Pairot'tan başkası değildir. Ev halkı şunlardan oluşuyor: Claud'un kız kardeşi Caroline, yeğeni Barbara, oğlu Richard, Richard'ın İtalyan karısı Lucia, sekreteri Edward Raynor ve Lucia'nın eski arkadaşı Dr. Carelli. Burada güzel bir oyun oynanır. Bir kahve siparişi edildiği esnada, Claud bu formülü çalan kişinin ışık...