Ana içeriğe atla

Tom Robbins - Parfümün Dansı İncelemem

Bidünyakitapgrubu'nun bu haftaki grup kitabı Tom Robbins'in Parfümün Dansı kitabıydı. Önce Tom Robbins'ten kısaca bahsetmek istiyorum; Tom, Şubat 2025'de hayata gözlerini yummuştur. Postmodernizmin önemli bir temsilcisi olarak kabul edilir. Sadece roman değil, kısa öykü ve deneme de yazmıştır. İlk döneminde hava kuvvetlerinde askerlik, sanat, drama, müzik ve gazetecilik gibi bölümlerde eğitimi mevcuttur.

Robbins'in editör Alan Rinzler ile 1982 tarihli sözleşmesinde, Robbins'in üzerinde çalıştığı romanı tartışabileceği, Robbins'in seçeceği tatil yerlerine yapacağı üç tatil gezisinde eşlik edeceği de geçmektedir. 1985'de bu tartışmalar neticesinde incelemesini yapmış bulunduğum Parfümün Dansı kitabı ortaya çıkmıştır.

Michael Dare, Robbins'in yazma tarzını şöyle tanımlamıştır: "Bir romana başladığında, önce tek bir cümle yazar. Sonra onu tekrar tekrar yeniden yazar, her kelimeyi inceler, mükemmelliğinden emin olur, her cümleyi sonsuzluğun ince dokusuyla yankılanana kadar incelikle geliştirir. Bazen saatler alır. Bazen bir cümleye bütün bir gününü ayırır, bu cümle işaretlenir ve tatmin olana kadar her olası yönde genişletilir ve ancak o zaman bir nokta ekler".

Hayatı ile ilgili beğenmediğim tek nokta Osho savunucusu olması olabilir. Biliyorsunuz Osho yakın zamanda ifşa olmuş, hakkında çeşitli belgeseller yapılmış ve birçok ülkede okunması, hatta yaşadığı dönemde ülkeye girmesi yasaklanmış bir gurudur.


Tom, birçok ödül almış, ismini birçok önemli listeye dahil etmeyi başarmış ve eserleri ile unutulmaz olabilmeyi hak etmiş bir yazardır. Ücretsiz bir şekilde yazma atölyelerinde eğitimler vermiş ve yaşamının son yıllarını yine edebiyata adayarak aramızdan ayrılmıştır. Toplamda 8 romanı vardır.

Jitterbug Parfume yani Parfümün Dansı kitabına gelecek olursak; yazarın 4.romanıdır. Çevirisi bence çok iyiydi. Bunu öncelikle belirtmemde fayda var. Kitabı fantastik ve felsefik kurgu eseri olarak görmek bence gerekiyor. Absürt noktaları doğal olarak çok fazla, ama felsefik olduğu için de bir o kadar derinliği ve bir iç mesajı olan bir eserdi. Kitap; ölümsüzlük arayışı, aşk, bilgelik ve koku etrafında örülmüş, zamanlar ve coğrafyalar arasında gidip gelen bir hikayedir.

Kral Alobar ve sevgilisi Kudra, ölümden kaçarak ölümsüzlüğü bulmak için uzun bir arayışa çıkarlar. İki farklı zaman dilimi vardır. Bu biraz önce bahsettiğim zaman dilimi ilk zaman dilimidir. Diğer zaman diliminde ise 1980’lerin Paris, New Orleans ve Seattle’ında geçen bölümlerde, modern parfüm üreticileri bir parfüm formülünün peşindedirler. Bu iki zaman dilimi ölümsüzlük sırrı ve mükemmel kokunun peşindeki insanlar aracılığıyla iç içe geçer.

Zaman kavramıyla ilgili Tom'un bakış açısı bir zamanı bir yanılmasama olarak görme şeklindedir. Bildiğiniz üzere en büyük hayal ve arzulardan biridir; sonsuz yaşam, sonsuz güzellik, yaşlanmama, ölümsüzlük. Birçok film, dizi ve kitap bu konuyu işlemiştir. Bu kitabın farkı bence zamanın yazar tarafından değerlendirilmesi olabilir. Zaman birçokları tarafından bir içinden çıkılmaz sonsuz döngü olan o düşman gibi çizilmiş olsa da bu kitapta bu bir yanılsama şeklinde çizilmiştir.

Koku diyince kitabı okuyan birçoklarının aklına Süskind o unutulmaz eseri Koku kitabı geliyormuş. Karıştıran bu iki kitabı dostlarım vardı. Meğerse bu genelde de bu şekildeymiş. Süskind bu konuyu insanların bedeninden ve büyülü gerçeklik çerçevesinde değerlendirmişti. Tom ise daha postmodern çizgilerle felsefik ve fantastik bir şekilde işliyor. Ortak bir nokta var ama o da erotizmin iki kitapta da temel noktalardan birisi olması olayı. Koku, romanlarda hafıza, kimlik ve duyguların özü olarak önemli yer tutar. Parfümün peşindeki karakterler, aslında yaşamın özünü ve anlamını ararlar. İki kitapta da bu arayış mevcuttu. Koku kitabında daha fazla cinsel çekim ve seri cinayet tarzında ilerleyen hikaye, bu kitapta biraz daha soyut bir sorgu peşinde karakterlerle ilerler. Koku kitabının sonu bu kitaba göre bence çok daha iyiydi. O kitapta toplumdan uzak, kendi benliği oturmamış bir dahinin unutulmaz bir son mesajı vardı. Garip bir bilgi vermek de gerekirse; iki kitap da aynı senede yazılmıştır. 1985. Almanya ve Amerika'da birbirinden habersiz iki adam böyle bir tesadüfe adlarını yazdırmışlar yani.

Kitapta doğu batı sorgusu da mevcut. Doğudan bilgelik, batıdan da merak unsurları alarak kitabımızdaki iki ölümsüzlük araştırmacısı yol alıyor. Bu da yazarın doğu batı sorgusuna bir bakış açısı olarak değerlendirilmeli.


Son konusu bu kitapta net değil. Aynı zaman ve ölümün belirsizliği gibi. Kitap da belirsiz son bulur. Sorularla bizi baş başa bırakır.

Robbins’in üslubunu seveceksiniz ve zeki, hicivli ve absürt olarak aklınızda kalacak. Dil oyunları, metaforlar ve benzetmeler romanın ayırt edici yönlerinden biri haline dönüşecek ve kendi içinde bu yönleri ile farkını hissedeceksiniz.

İki ana karakter hariç bir karakter derinliği yoktu. Yan karakterler zayıftı. Kitabın en büyük eksisi bence buydu.

Coelho sevenler bu kitabı da sevecektir. Yine metafiziğe ilgililer de beğenecektir. Tarzını nedense benzettim ve yukarıda da örneğini verdiğim Koku kitabını beğenenler de sevecektir. Meditasyon, nefes teknikleri, bitki bilimi ve cinsel enerji gibi yöntemlere ilgi duyanlar da yine sevecektir. Bu ilgisi yüksek ihtimal Osho dan gelmektedir.

Kitaba puanım 8.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ali Bektaş ve Gün Yüzü kitabı incelemem

Ali Bektaş, bence edebiyat dünyasının gerçek bir neferi. Kendisi ile bilen iyi bilir ki güzel bir dostluğumuz ve bidünyakitap çatısı altında da ortak bir çalışma alanımız var. İncelemeyi şunu belirtmeliyim ki; ne yazar, ne de kitap bazında objektif düşünce dışında yazmayacağım, bunu incelemeyi okuyan okur dostlarımın bilmesini her şeyden evvel rica ederim. Kitap yazmanın değil, basmanın bile zor olduğu bir dönemde yayınevi açarak bence büyük bir cesaret önderi olarak da ben Ali Bektaş'ı hep yorumlamışımdır. Kitap dünyasına girenler aslında nahif olması gereken bu dünyada çok fazla torpil vs döndüğünü de bence iyi bilir. Benim istediğim oranda kitabın basılır, benim organize edeceğim sadece etkinliklere katılabilirsin, benim istediğim sene dolmadan başka yayınevine geçemessin, ikinci baskı problemleri, editöryel, kapak tasarımı ile ilgili problemler, baskıda kalitesizlikler, ilgisiz yayınevleri vs vs. Saymakla bitmez. Bu dünyanın kitap grubu kurduktan sonra bende çok merkezine oturm...

Ahmet Ümit - Yırtıcı Kuşlar Zamanı İncelemem

Ahmet Ümit'i artık herkes çok iyi tanıyor, o nedenle uzun uzun onu anlatmayacağım. Polisiye denilince bence açık ara ülke edebiyatımızın yetiştirdiği en önemli isim. Bu kitapta da bu kalitesini yine tatmin edici ölçüde ortaya koymuş. Daha önce Ahmet Ümit'in 2 kitabını okumuştum. Bunlar Kayıp Tanrılar Ülkesi ve Patasana kitapları idi. Bu iki kitabı daha çok sevdim. Bu kesin. Hatta kendimce doğal olarak Ahmet Ümit polisiyesi birbirine çok benzeyen iki kitap olduğu için yani tarihi ögelerin olduğu bir kurgu olduğundan dolayı bu şekilde hep sanırım yazıyor diye bende bir düşünce oluşmuştu. O iki kitapta ana kahramanlar Başkomiser Nevzat değildi. Nevzat, sonradan kitabın bir noktasında ortaya çıkan bir karakterdi. Ama bu kitapta kitap baştan sonra Nevzat'ın zihninin etrafında dönerek ve onun ben diliyle anlatmalarıyla şekillenerek ilerliyor. Benim okuduğum kitaplardan farkı sanırım bu ve tarihi ögeler idi. Ahmet Ümit'in mitoloji sevgisini ve merakını onu tanıyan ve kitapları...

Gülten Dayıoğlu - Yüzler ve Sözler kitabı incelemem

İlkokul 4.sınıftayım. Yani yaklaşık 11 yaşındayım. Sınıf öğretmenimiz Mukedder hocam sınıfa geliyor ve çocuklar sizi birazdan değerli bir yazarla tanıştıracağım diyor. Bu değerli yazar o zamanlarda bile 66 yaşında. Tabii hayatımda hiç yazar görmemiş biriyim o dönem için ve şu andaki gibi herkesin yazar olduğu bir dönemde zaten değil. Ciddi bir saygı ve merak söz konusu. Gidiyorum ve konferans salonunda sıraya giriyorum. Midos Kartalının Gözleri isimli romanı satın alıyorum, imzalatıyorum ve sonradan öğreniyorum ki bu büyük yazar çocuk kitapları yazması ile ünlüymüş. Hemen imzasını alıp eve gidip anneme bu yazarın kitabını aldığımı anlatıyorum. O kitabı yanlış hatırlamıyorsam o dönem hemen okumadım. İlk okuduğum kitap nedense benim belleğimde hep annemin de hayran olduğu Ayşe Kulin ve Adı Aylin kitabı olarak kalmış. Kendisi ile 2001 yılında çok büyük bir yazar iken tanışmıştım ve şimdi aradan dile kolay 23 sene geçmiş ve kitap okuma grubuma getirme fırsatı yakaladım. Dile kolay 91 kitap...