
Selçuk Aydemir denilince ilk akla gelen kuşkusuz komedidir; ancak Gassal dizisiyle, yeteneğinin yalnızca komediyle sınırlı olmadığını güçlü bir biçimde kanıtlamıştır. Genç bir yazar olan Aydemir aslında uçak mühendisidir, fakat sanat tutkusu onu bu mesleği bir kenara bırakmaya yöneltmiştir.
Kuzeni Burak Aksak ile birlikte kaleme alıp yönettikleri Ramazan Güzeldir dizisi, bu iki ismin ilerleyen yıllarda Türk komedi dünyasının en etkili senaristleri hâline gelmesinin adeta habercisi olmuştur. Aksak, Leyla ile Mecnun ile; Aydemir ise Ahmet Kural ve Murat Cemcir ikilisiyle yaptığı projelerle Türkiye’de komedinin yönünü belirleyen isimler arasına girmiştir.

2015 yılında geleneksel Türk tiyatrosunun doğaçlama anlayışını modern bir sahneleme tekniğiyle birleştiren Mahşer-i Cümbüş topluluğunda yönetmenlik yapmıştır.
Aynı yıl yayımladığı Mahalleden Arkadaşlar adlı kitabının tüm gelirini Koruncuk Vakfı’na bağışlayacağını duyuran Aydemir, daha sonra bu hikâyeyi Liseden Arkadaşlar adlı devam kitabıyla sürdürmüştür.

Selçuk Aydemir’in Mahalleden Arkadaşlar kitabına gelecek olursam; eser, 90’lar kültürünü yeniden yaşatan eğlenceli bir biyografik anlatıdan çok daha fazlası. İlk bakışta mizahî bir çocukluk anıları bütünü gibi görünse de arka planda toplumsal hafıza, çocukluk psikolojisi, sınıfsal dinamikler ve nostaljiye dair çok katmanlı okumaları beraberinde taşıyor.
Kitap, Selçuk’un para kazanma arzusunu, kendi çetesini kurma çabasını ve mahalledeki efsanevi çete reisi İsmet’e duyduğu hayranlığı merkezine alan, kıvrak mizahla örülmüş bir büyüme öyküsü.

Aydemir’in anlatımındaki en güçlü yan, çocuk bakışını yetişkin bir zihnin müdahalesine uğratmadan, saf ve sahici hâliyle yeniden kurabilmesidir. 9 yaşındaki Selçuk’un özgüven, hırs, saflık ve merak ekseninde şekillenen dünyası, yapaylaştırılmadan, çocukluk dönemlerine özgü o doğal dramatik–komik gerilimle sayfalara taşınır.
Mahalle kültürü kitapta sadece bir mekân değil, adeta yaşayan, nefes alan sosyal bir organizma olarak işlev görür. 90’lar çocuklarının hafızasında güçlü bir yer tutan sokak kültürü, burada hem atmosfer kurucu hem de karakter şekillendirici bir temel unsur hâline gelir. Mekânın bu denli güçlü kurgulanması, yakın dönem Türk edebiyatında az rastlanan bir başarı olarak bence değerlendirilebilir.

Aydemir’in sinema ve dizi sektöründen gelen deneyiminin metne yansıdığı da göz ardı edilemez. Hikâye adeta sahnelenmeye hazır bir ritimle ilerliyor; tempo hiç düşmüyor, anlatı neredeyse bir senaryo akıcılığında. Okur, sahneleri zihninde kolayca canlandırdığı için okuma deneyimi sinematografik bir tat kazanıyor.
Kitapta çocukluğun evrensel hâlleri, başarısızlıklar, yeniden denemeler, hırs, idol belirleme, kavga, hayal kurma, güce duyulan hayranlık gibi durumlar hem nostaljik hem de öğretici bir biçimde bizlere sunuluyor. 90’lar çocukluğunu yaşamış okurlar için tanıdık bir sıcaklık taşıyan metin, o dönemi bilmeyenler içinse merak uyandırıcı bir sosyolojik pencere açıyor.

Nostaljiye meyilli okurların bu kitabı özellikle seveceğini düşünüyorum; karakterlerin sıcaklığı ve atmosfer, okuru kendi çocukluk yıllarına hızla geri götürüyor. Mizahın doğal yerleştirildiği bölümler, ritim ve akış, Aydemir’in sinema projelerinde de gördüğümüz ustalıkla örtüşüyor. Kitap son derece akıcı ve temposu hiç düşmeyen bir yapıda; tek solukta bitirilebilecek bir anlatı.
Olumsuz yönleri ise daha çok okur profiline bağlı. 90’lar kuşağından olmayan okurlar, referansların ve atmosferin tanıdıklığına sahip olmadıkları için metne mesafe duyabilirler. Edebi derinlik arayan okurlar için ise kitap zaman zaman hafif kalabilir; dramatik sahneler de yine mizahın ritmi içinde etkisini kısmen kaybediyor.

Kitaba puanım 9.
Yorumlar
Yorum Gönder