Yaptığım araştırmalarda, bu kitabın Yekta Kopan’ın hikâye anlatıcılığı açısından bir dönüm noktası olduğu, olgunluk dönemi eseri olarak kabul edildiği yönünde pek çok yorumla karşılaştım. Ben ise Yekta Kopan’ı ilk kez bu kitapla okuduğum için bu konuda bir karşılaştırma yapamayacağım. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Belki Yazar Erken Gelir, gündelik hayatın sıradan anlarını sade ama etkileyici bir biçimde anlatıyor. Anlatım dili oldukça tatmin edici; üstelik hikâye okumayı pek sevmeyen biri olarak kitabı hiç sıkılmadan bitirebildim. Biraz Yekta Kopan’dan bahsetmek istiyorum. Onu ilk olarak, gecenin üçünde yayınlanan Oscar Ödül Törenleri’nden tanıyorum. O dönemlerdeki yorumları, entelektüel duruşu ve sinema kültürüyle, bir filmsever olarak her zaman saygı duyduğum bir isimdi. Sonra, tıpkı birçok kişi gibi, onu “Şimşek McQueen” ya da “Sid” seslendirmeleriyle tanıdım. Meğer çocukluğumun belleği tamamen onun sesiyle örülmüş! “Şirinler”deki Güçlü Şirin, Geleceğe Dönüş’te Marty McFly...
Alex Schulman'ın Malma İstasyonu kitabı okuduktan sonra bu kitabını da kesinlikle okumalıyım dedim. Sanırım yakın zamanda çıkmış, ancak hala ülkemizde raflarda yerini almamış bir kitabı daha mevcutmuş. O da inşallah en kısa zamanda çevirilir. Bu kitabını da okuyarak Alex Schulman'ın Türkiye'de yayınlanan tüm kitaplarını da okumuş bulundum, hayran olmaya başlamış olabilirim. Schulman'dan diğer incelememde uzun uzun bahsettim, o nedenle direkt kitaba giriş yapacağım; bu kitapta da yine bir aile dramı var. Malma İstasyonunda kuşaklar arası bir aile dramı varken, bundaki dram bir aile içinde gerçekleşiyor. İki kitabın da ilk göze çarpan ortak noktası zamansal geçiş konusunda karşımıza çıkıyor. Bu kitapta da geçmiş ve şimdiki zamanda yolculuk halindeyiz. 3 erkek kardeş olan Nils, Benjamin ve Pierre'in annelerinin ölümünün ardından zaman dilimimiz kitapta şekilleniyor. Şimdiki zaman diliminde sondan başa doğru olayların neden bu noktaya geldiğini okuyoruz. Bu da okuyucuyu...