Ana içeriğe atla

Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt İncelemem

Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabı net bir biçimde herkesin okumasını istediğim bir kitap. Bunu söyleme nedenim beyni zorlayan bir kitap oluşu ve öğretici bir çok mesajın oluşundan dolayı.

Bildiğiniz üzere tarihin en büyük filozoflarından birisidir Nietzsche. Kitabın felsefik bir şiirsel yapısı var. Nietzsche'nin en popüler eseri ve çoğunluğa göre de ona başlangıç için uygun görünen eserlerinden bir tanesi. Bence Ecce Homo kitabının arkasından bu kitap okunabilir. Ama tüm Nietzsche kitaplarını okuyanlar çok daha doğru bir sıralama yapabileceklerdir.


Kitap 3 parça halinde ilk dönemlerde yayınlanmıştır. 4.bölüm sonradan eklenmiştir. 1883 yılında ilk bölüm, 1884'de ise iki ve üçüncü bölüm yayınlanmış ve kitabın adı Böyle Buyurdu Zerdüşt, Herkes İçin ve Hiç Kimse İçin Bir Kitap adıyla bu 3 bölüm birleştirilip yayınlanmıştır. Dördüncü bölüm ek ve özel bir bölümdür.

Zerdüşt kimdir? Zarathustra Spitama olarak da bilinen Pers dini kurucusu, rahip, filozoftur. Daha sonra Avestan dilinde yani eski İran dilinde dersler verip, Zerdüştlüğün İran, Fars, Medic ana dini olması için atılımlar yapmış bir kişidir.


Nietzsche bu kitapta işte kendini Zerdüşt'ün bir nevi yerine koyuyor. Mükemmel bir duygusal bağ, seslendirme, bilge bir yaklaşım olarak bu kitapta Nietzsche'ye saygı duyacaksınız.

Kendisi bu kitabın yazımı ile ilgili fikrin "İnsanın ve zamanın 6000 feet ötesinde, Silvaplana Gölü kıyısındaki ormanda yürürken; Surlei'den çok da uzak olmayan, piramit şeklindeki devasa bir bloğun önünde durduğumda aklıma bu kitabı yazma fikri geldi." diyerek belirtmiştir.


Kitap, "Gönlü değişenin dünyası da değişir." fikri ile ortaya çıkar. Bu dünya Zerdüşt'e göre erdem ve sevgi dünyasıdır. Özlem, öfke ve yalnızlık ilk günlerinde yegane sığınağı olmuştur. Arayışla ilgili bir fikir belirir zihninde. İnsan en çok kendini sevmeli, ilk önce kendini sevmeli ve kendine sonuna kadar katlanmalı der.

En sevdiğim söz şu idi: "Deliksiz uyumak için, kişi bütün erdemlere sahip olmalıdır." Bu söz benim için ders niteliğinde idi. Bir şeyleri dert edinen insanlar için bunun imkansız olduğu çok aşikar. Ne güzel demiş Orwell; cahillik güçtür, diye. Evet ne kadar da doğru. Hem de en kıymetli güç. Ne rahat uyurlar onlar.


Zerdüşt avare okurlardan nefret ettiğini söyler, hiç okumayanları görse acaba kim bilir ne derdi.

Zerdüşt’ün en büyük arzusu; nesnelerin derinliğini görmekti.Bu nedenle insanlara yükselmelisin dedi, en yüksek insan ise en dibe bile inmesini bilendi.


Nietzsche'nin eserlerinde yazının konumu değerlendirildiğinde temel entel düşüncenin başarısızlıklarda gizli olduğunu bilen bir kişi bu kitabı çok daha dolu dolu anlayacaktır. Bireysellik, evrensellik karşıtlığı olarak tüm metinler yorumlanabilir. Ahlak eleştirisi , etik anlayışta eşit olmayan eylem ve niyetlerin eşit hale getirilmesi fikrine dayanmaktadır. Bunlar Nietzsche için şiddet eylemleridir. Zerdüşt kitabını da böyle yorumlamak doğru olacaktır.

Nietzsche'nin intikam ruhu eleştirisi de dikkat çekicidir: İntikamın önkoşulu, bir eylem ile diğer bir eylemin aynı olarak algılanmasıdır, gerçekte ise bu durum öyle değildir.


Nietzsche'nin eşitlik fikrini anlattığı eser olarak da görünebilir bu kitap. Başlangıçta karakterin bilgeliği insanlara verme ve dağıtma kararı vardır. Sonrasında yanlış anlaşıldıkça bu fikri değişmeye başlar. Bunun temel nedeni; düşüncesinin kavramsallaştırılabilen ve aktarılabilen bir öğreti olarak görülmesindendir. Eşit terimler bireylerde farklı anlaşılmalar doğurmuş, bu da yorumlama yaratmış ve aynı muamelenin saygı için doğru bir sonuç çıkarmayacağı bir şekilde ortaya çıkmıştır.

"Kadınlara mı gidiyorsunuz? Kırbacınızı unutmayın." diye kitapta bir söz vardı. Bundan ne anlatmak istemiş diye çok düşündüm ve araştırdım. Burada evli erkeklere seslenen Nietzsche, bir eş seçerken ve onunla hayatını devam ettirirken kendi şehvetli arzularını erkeğin kontrol altında tutması gerektiğine bir gönderme yapıyormuş.


Zerdüşt'ün bakış açısına göre bütün insanlar Tanrı önünde eşittir. Ancak Tanrı'nın ölümüyle birlikte tüm insanlar yalnızca alt takım önünde eşittir. Bu nedenle Tanrı'nın ölümü üstün insan için bir fırsattır.

Zerdüşt, insanı, üst insana köprü işlevi gören bir şey olarak görür, o bir geçiş ve bir çöküştür der. Mevcut insan, hayvan ile üst insan arasına bağlanmış bir iptir diyerek yorumlar. Daha yüksek insanın ayırt edici özelliği, kendi kendini aşmasıdır. Burada da eğitim ve kendini geliştirme mevzusuna ışık yakıyor Nietzsche. Diğer insanların anlamsız bile gördüğü işlere onlar giderler ve onları bir yenilikçi ve dolayısıyla bir yok edici olarak görüyor burada.


Zevklerin en büyük amacının sonsuzluğu istemesi olduğunu vurgular. Yani sınırının olmadığını net bir şekilde bize belirtir. Yine başka bir bölümde çabalama ve yaratıcı olma konusundaki asıl motivasyonun güç arzusu olduğunu belirtir ki bence yine çok haklı. Bu düzende dünya, Tanrı olmadan da anlamsızlığından kurtulur ve yeni bir anlam bulur der devamında.

Kitapta işte bu netice sonucu Nietzsche bir üst kişi çizimi yapar: Bu kişiyi Süpermen olarak yorumlar. Süpermen'in yeni erdemleri şunlardır:

-Yaratılış, eylem. Süpermen yaratıcı bir kişidir. Ancak yaratmak her zaman aynı zamanda yok etmeyi de içerir.

-Köleliği ve melankoliyi önleyen öz sevgi

-Yaşam sevgisi ve kendi yeteneklerinize güven

-Eylem için tek kriteri olan üstün insanın (erkek) iradesi

-Hedeflerinize ulaşmada cesaret, dayanıklılık ve tavizsizlik


Herkesin yolunun bir şekilde Zerdüşt ile kesişmesi bence gerekiyor. Önereceğim ve incelememe girerken belirttiğim gibi okunması gereken bir eser. Değişimin başlayacağı o eserlerden olacaktır diye düşünüyorum. İnsanlardan uzak iken daha mutlu olan Zerdüşt, doğru bildiği yoldan asla vazgeçmedi, mutluluğu kalabalıklarda aramadı, düşüncelerini söylemekten geri durmadı. İşte bu nedenle böyle buyurdu Zerdüşt. Mesaj alınacak çok şey var.

Kitaba puanım 9.

Yorumlar

  1. Kitabı okuma isteğim daha da arttı ne güzel paylaşım olmuş emeğinize sağlık 🙏

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ali Bektaş ve Gün Yüzü kitabı incelemem

Ali Bektaş, bence edebiyat dünyasının gerçek bir neferi. Kendisi ile bilen iyi bilir ki güzel bir dostluğumuz ve bidünyakitap çatısı altında da ortak bir çalışma alanımız var. İncelemeyi şunu belirtmeliyim ki; ne yazar, ne de kitap bazında objektif düşünce dışında yazmayacağım, bunu incelemeyi okuyan okur dostlarımın bilmesini her şeyden evvel rica ederim. Kitap yazmanın değil, basmanın bile zor olduğu bir dönemde yayınevi açarak bence büyük bir cesaret önderi olarak da ben Ali Bektaş'ı hep yorumlamışımdır. Kitap dünyasına girenler aslında nahif olması gereken bu dünyada çok fazla torpil vs döndüğünü de bence iyi bilir. Benim istediğim oranda kitabın basılır, benim organize edeceğim sadece etkinliklere katılabilirsin, benim istediğim sene dolmadan başka yayınevine geçemessin, ikinci baskı problemleri, editöryel, kapak tasarımı ile ilgili problemler, baskıda kalitesizlikler, ilgisiz yayınevleri vs vs. Saymakla bitmez. Bu dünyanın kitap grubu kurduktan sonra bende çok merkezine oturm...

Ahmet Ümit - Yırtıcı Kuşlar Zamanı İncelemem

Ahmet Ümit'i artık herkes çok iyi tanıyor, o nedenle uzun uzun onu anlatmayacağım. Polisiye denilince bence açık ara ülke edebiyatımızın yetiştirdiği en önemli isim. Bu kitapta da bu kalitesini yine tatmin edici ölçüde ortaya koymuş. Daha önce Ahmet Ümit'in 2 kitabını okumuştum. Bunlar Kayıp Tanrılar Ülkesi ve Patasana kitapları idi. Bu iki kitabı daha çok sevdim. Bu kesin. Hatta kendimce doğal olarak Ahmet Ümit polisiyesi birbirine çok benzeyen iki kitap olduğu için yani tarihi ögelerin olduğu bir kurgu olduğundan dolayı bu şekilde hep sanırım yazıyor diye bende bir düşünce oluşmuştu. O iki kitapta ana kahramanlar Başkomiser Nevzat değildi. Nevzat, sonradan kitabın bir noktasında ortaya çıkan bir karakterdi. Ama bu kitapta kitap baştan sonra Nevzat'ın zihninin etrafında dönerek ve onun ben diliyle anlatmalarıyla şekillenerek ilerliyor. Benim okuduğum kitaplardan farkı sanırım bu ve tarihi ögeler idi. Ahmet Ümit'in mitoloji sevgisini ve merakını onu tanıyan ve kitapları...

Gülten Dayıoğlu - Yüzler ve Sözler kitabı incelemem

İlkokul 4.sınıftayım. Yani yaklaşık 11 yaşındayım. Sınıf öğretmenimiz Mukedder hocam sınıfa geliyor ve çocuklar sizi birazdan değerli bir yazarla tanıştıracağım diyor. Bu değerli yazar o zamanlarda bile 66 yaşında. Tabii hayatımda hiç yazar görmemiş biriyim o dönem için ve şu andaki gibi herkesin yazar olduğu bir dönemde zaten değil. Ciddi bir saygı ve merak söz konusu. Gidiyorum ve konferans salonunda sıraya giriyorum. Midos Kartalının Gözleri isimli romanı satın alıyorum, imzalatıyorum ve sonradan öğreniyorum ki bu büyük yazar çocuk kitapları yazması ile ünlüymüş. Hemen imzasını alıp eve gidip anneme bu yazarın kitabını aldığımı anlatıyorum. O kitabı yanlış hatırlamıyorsam o dönem hemen okumadım. İlk okuduğum kitap nedense benim belleğimde hep annemin de hayran olduğu Ayşe Kulin ve Adı Aylin kitabı olarak kalmış. Kendisi ile 2001 yılında çok büyük bir yazar iken tanışmıştım ve şimdi aradan dile kolay 23 sene geçmiş ve kitap okuma grubuma getirme fırsatı yakaladım. Dile kolay 91 kitap...