Ana içeriğe atla

Ahmet Büke - Deli İbram Divanı İncelemem



Ahmet Büke, pek çok ödüle sahip, edebi dili son derece doyurucu ve araştırma–analiz yeteneği yüksek bir yazar. Öykü türünde kendini fazlasıyla kanıtlamış olan Büke, Deli İbram Divanı ile roman alanındaki başarısını da okura güçlü bir biçimde göstermeyi başarmıştır. 


Çağdaş edebiyatımızın en özgün isimlerinden biri olan yazar, yazmaya 32 yaşında başlar. Çocukluğu; hikâyeler, masallar ve efsaneler arasında geçer. Babasının iyi bir okuyucu olması, Varlık dergileri ve küçük yaşta karşısına çıkan Dede Korkut hikâyeleri onun yazarlığının temel taşlarını oluşturur. Üç Kemal ise Büke için çok kıymetlidir: Kemal Tahir, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal.



Acının içinden geçerken bile umudu okuruna hatırlatmayı sürdüren Büke’ye göre politikanın olmadığı bir edebiyat yerinde saymaya mahkûmdur. 


Yazar, Deli İbram Divanı’nı koronavirüs döneminde yoğun araştırmalar yaparak kaleme aldığını; balık tutmayı bilmediğini, yüzmeyi 20 yaşında öğrendiğini, tekne tamirinden denizcilik terimlerine kadar birçok konuda çalıştığını belirtir. Bir buçuk yıl boyunca denizcilik, Ege havzası, 1950’ler İzmir’i, Akdeniz’in ortak dili Lingua Franca, tezler, arşivler ve etimoloji üzerine çalışır. Okumak yetmeyince denizci dostlar edinir, tekne kaptanlığı sınavına girerek ehliyet alır. Tüm bu birikimin ardından romanın büyük bölümünü bir buçuk ayda tamamlar.



Roman, bir balıkçı ailesinin etrafında örülmüş çok katmanlı bir anlatıdır. Hem masalsı bir atmosfer, hem sınıf mücadelesi hem de siyasi dönüşüm romanda iç içe geçer. Ege’nin tarihsel “yunus avı” gerçeği, eserde toplumsal bir yara olarak karşımıza çıkar. Halkın kutsal gördüğü yunuslarla, devletin teşvik ettiği avcılık arasındaki gerilim büyük bir vicdan sınavına dönüşür.


Leyla karakteri romanda çok kıymetli bir yere sahiptir; duyulmak isteyen, sesi çoğu zaman arka planda kalan ama hikâyenin görünmez kahramanlarından biri olarak öne çıkar.




Büke’nin çocukluğunu geçirdiği Ege kasabasında “deliler” sokaklardaydı. Deli İbram karakteri de köklerini bu gerçeklikten alır. Yani Ahmet Büke'nin çocukluğundan alır. Delilik, yalnızca akıl yitimi değil; yerleşik düzene, dayatılan kurallara karşı çıkan, sorgulayan, itiraz eden insanların adıdır. Bu nedenle romanı okurken “delilik” kavramına bu açıdan yaklaşması çok daha anlamlı olacaktır.


Dil ve üslup açısından bakıldığında, kullanılan dil dönemin ruhuna uygun, edebi olarak oldukça tatmin edicidir. Büke dersine iyi çalışmış bir yazar olduğunu her satırda hissettirir. Zaman zaman Halikarnas Balıkçısı’nı okuyormuş hissi yaratır. Deniz, ada, doğa, yunus, dalyan, açlık gibi imgelerin betimlemeleri son derece canlı ve çarpıcıdır. Mitoloji, efsane ve destan geleneğine ilişkin pek çok unsur romana ustaca işlenmiştir. Sayfa sayısı az olmasına rağmen dolu dolu bir yapıdadır ve okuru sıkmaz.




Elbette romanın eleştirilecek yönleri de vardır: Final, bazı okurlar tarafından beğenilirken bazıları için tatmin edici olmayabilir. Coğrafya güçsüz insanının karakterlerine uygun bulunmayan noktalar eleştiri konusu yapılabilir. Yan karakter sayısının yetersizliği ve çok katmanlı yapının zaman zaman karmaşıklık hissi yaratması da olası bir olumsuzluk olarak görülebilir. Ayrıca intikam–hesaplaşma boyutu bazı okurlar için beklenen sonuca ulaşmayabilir.


Tüm bunlara rağmen, Deli İbram Divanı, yalnızca bir roman değil; zayıfların hayatta kalma çabası, adalet arayışı, umut ile öfkenin iç içe geçtiği bir dünya ve bir serçenin yaşam inadının anlatısıdır. Fakirliğin insanları kutsala yaklaştırdığı; balıkçıların bir yandan doğayla iç içe yaşarken bir yandan yoksulluk ve açlıkla mücadele ettiği bu atmosfer, gündelik hayatın sert ama gerçekçi bir yansımasıdır. Bu da okuru romanın içine güçlü bir şekilde çeker.


Kitaba puanım 9.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alex Schulman - Malma İstasyonu İncelemem

Alex Schulman şu an günümüz İsveç Edebiyatının en önemli 5 isminden birisi. Sadece yazar değil, gazeteci, blog yazarı ve televizyon ve radyo programcısı da aynı zamanda. Hatta kendi ülkesinde podcast dünyasında en tanınan isim. Babası TV yapımcısı ve gazeteci, annesi ise TV sunucusudur. Kariyerine film eleştirmeni olarak giriş yapmıştır. Daha sonra çevirmenlik ve köşe yazarlığı da yapmıştır. İsveç'in en önemli mizah sitesinin sahibidir. Podcastleri, İsveç Podcast Radyo Ödülleri En İyi Orijinal Kanal ve En İyi İsveç Kanalı ödüllerini kazanmıştır. 4 otobiyografik kitap yazmış ve hepsi de İsveç'te çok satanlar arasına girmiştir. 2020'de yayınlanan ilk romanı Hayatta Kalanlar ile Schulman, uluslararası ilk büyük çıkışını yapmıştır. Yayın hakları otuz üç ülkeye satılan ve dünya çapında büyük beğeni toplayan Hayatta Kalanlar, Alex Schulman'ı küresel sahnede dikkate alınması gereken bir edebi güç olarak konumlandırmıştır. Şu an incelemesini yaptığım kitabı ise şimdilik son kit...

Ahmet Ümit - Yırtıcı Kuşlar Zamanı İncelemem

Ahmet Ümit'i artık herkes çok iyi tanıyor, o nedenle uzun uzun onu anlatmayacağım. Polisiye denilince bence açık ara ülke edebiyatımızın yetiştirdiği en önemli isim. Bu kitapta da bu kalitesini yine tatmin edici ölçüde ortaya koymuş. Daha önce Ahmet Ümit'in 2 kitabını okumuştum. Bunlar Kayıp Tanrılar Ülkesi ve Patasana kitapları idi. Bu iki kitabı daha çok sevdim. Bu kesin. Hatta kendimce doğal olarak Ahmet Ümit polisiyesi birbirine çok benzeyen iki kitap olduğu için yani tarihi ögelerin olduğu bir kurgu olduğundan dolayı bu şekilde hep sanırım yazıyor diye bende bir düşünce oluşmuştu. O iki kitapta ana kahramanlar Başkomiser Nevzat değildi. Nevzat, sonradan kitabın bir noktasında ortaya çıkan bir karakterdi. Ama bu kitapta kitap baştan sonra Nevzat'ın zihninin etrafında dönerek ve onun ben diliyle anlatmalarıyla şekillenerek ilerliyor. Benim okuduğum kitaplardan farkı sanırım bu ve tarihi ögeler idi. Ahmet Ümit'in mitoloji sevgisini ve merakını onu tanıyan ve kitapları...

Nermin Bezmen - Teo İncelemem

Nermin Bezmen, bu ayki bidünyakitapgrubu söyleşi yazarımız. Kendisini Kurt Seyit ve Şura kitabı ve dizisinden ülkece çok iyi biliyoruz. Fiziksel olarak kendisiyle grup vesile ile tanışma fırsatı da buldum, çok nahif ve elit bir izlenim bıraktı kendisi bende. Birazcık kendisinden bahsetmek istiyorum; süsleme sanatı ve şiirle ilk dönemde ilgilendiğini görüyoruz. Sonra yazarlık dünyasına da girmek istiyor ve Kurt Seyit ve Şura'ya yani kendi ailesinin kökenine giderek ona şöhreti kazandıracak eseri yazıyor. Bu hikayeyi ona dedesi anlatmıştır ve her yerde bu kitapla ilgili mucizevi bir eser olarak hayatıma çok şey kattı diyerek bahsetmiştir. Yazarlığı yanında minyatür ustası, özgün baskı sanatçısı ve restoratörlük, TRT'de canlı yayın sunuculuğu, dizi röportajlar, panel-organizasyon-yönetimi ve halkla ilişkiler ve yoga eğitmenliği gibi pek çok alanla ilgilenmiştir. 4 yıl Vatan gazetesinde köşe yazarlığı da yapmıştır. Çocuklar için 27 sene resim atölyesi işiyle ilgilenmiştir. Maddi du...