
Livaneli'nin kurgularını ve ince zekasını çok seviyorum. Bu kitapta da vardı ama çok daha gerçekten uzak seviyelere taşıdığı bazı sahneler olduğundan dolayı bu sefer bana kitap tam anlamıyla geçmedi. Livaneli bu eserinde, Hüseyin Yılmaz’ın kara sevdayla başlayan trajik hikâyesi üzerinden, dostluk, aşk, vicdan, insanlık durumu ve toplumsal adaletsizlik gibi temaları işlemiş.
Hüseyin karakteri saf, masum, temiz kalpli, merhametli bir karakter olarak karşımıza çıkar. Göçmen kamplarındaki iyilik arayışı, onun içsel iyimserliğini ve insan sevgisini gösterir; ancak bu iyilik kitapta, tarihsel ve toplumsal gerçekliklerle çarpıştığında trajediye dönüşüyor. Kara sevda diyebileceğimiz bir seviyede Meleknaz'ı sevmesi masumiyetin de bir göstergesi olabilir. Aynı zamanda iradesi ile toplumsal gerçeklik arasında savaşmasına da tanık oluyoruz. Kara sevda kavramı kitapta sadece romantik bir duygu değil; aynı zamanda insanın ahlaki ve vicdani sınırlarını zorlayan bir güç olarak gösterilir.

Meleknaz, Ezidi inancına sahip bir genç kız olarak romanın toplumsal ve kültürel boyutunu temsil eder. Sessizliği ise onun travmalarının neticesi durumundadır. Livaneli, tarihsel ve dini birçok mesaji bu karakter üzerinden verir.
İbrahim de yine bence bağlayıcılık açısından önemli bir karakterdi. Onun varlığı toplumsal farklılıkların derinlemesine incelenmesine olanak sağlar. İbrahim, okuyucu ile karakterler arasında bir köprü işlevi görüyor.

Livaneli, bireyin iyi niyetinin trajik sonuçlar doğurabileceğini ve tarihsel gerçekliklerin masumiyeti nasıl tehdit edebileceğini Hüseyin karakteri üzerinden ustalıkla bizlere sunar.
Romanda Ezidi inancı ve tarihi, karakterlerin hayatlarını şekillendiren önemli bir unsurdur. Livaneli, IŞİD’in bölgedeki etkisi ve Ezidilere yapılan zulüm aracılığıyla okuyucuya tarihsel ve güncel bir toplumsal tablo sunuyor. Bunu yaparken de terörün yıkıcı etkisini gözler önüne seriyor.

İlk okuduğum Mardin coğrafyası kitabı olabilir mi emin değilim ama Mardin ve göçmen kampları, romanın yalnızca mekânı değil, aynı zamanda karakterlerin psikolojilerini şekillendiren bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Burada kitapta geçen marul konusuna girmek istiyorum. Bu tabii ki bir hurafe ama inancın yaşanmışlıklara olan göndermesi de çok tatmin edici idi. Marul, Ezidi halkının sembolik bir göstergesi. Meleknaz’ın marulu gördüğünde evden kaçması, bu sembolün onun için ne kadar önemli olduğunu gösterir. Ezidi halkının tarihsel olarak maruz kaldığı baskıların ve kimlik silme çabalarının bir yansımasıdır.

Huzursuzluk romanında, ünlü oyuncu ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği İyi Niyet Elçisi olan Angelina Jolie’nin Mardin’e gelişi önemli bir olaydır. Ancak, bu bölüm romanın genel yapısına bana kalırsa pek uygun değil. Jolie’nin gelişi, gazeteci İbrahim’in gözünden anlatılır ve bu durum, romanın gerçeklik ile kurgu arasındaki sınırları bulanıklaştırır. İbrahim’in, Jolie’yi görmek için gösterdiği çaba ve onunla ilgili düşünceleri, bireysel bir gözlem olarak kalır ve romanın ana temasından bana kalırsa sapar. Jolie ne alaka diye benim gibi düşünenler illaki olmuştur.
Livaneli'nin dilini okuyan bilir, aşırı basittir, akıcıdır. Herkesin rahat okuyabileceği bir edebi dili var, edebi teknik de çok kullanmaz. Melankoli ile yoğrulmuş olan bu kitap, okuyucuyu karakterlerin iç dünyalarına derinlemesine çeker. Sözün ve sessizliğin gücü, özellikle Meleknaz üzerinden işlenir; sessizlik, travmayı ve sözcüklerin yetersizliğini simgeler.

Sosyolojik ve toplumsal değerlendirme açısından güzel kitaptı. Hızlı geçişler ise eksi puanlardandı. Yine Angelina Jolie kısmını da beğenmedim. Duygusal derinliğin ölmesini sağlamış. İbrahim karakteri, güçlü bir gözlemci olmasına rağmen, duygusal dönüşümünü tam olarak tamamlayamaz; bu da ana karakterlerin içsel değişim oranında bence bir dengesizlik oluşturur.
Roman; aslında kısaca iyi bir insan olmanın bedelini sorgular. Kurgu ve saydığım olumsuz eleştiriler hariç okunulası bir kitaptı.
Puanım 7.
Yorumlar
Yorum Gönder